Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya’daki konuşmasıyla İsrail’in Gazze’de işlediği insanlık suçunu bir kez daha dünya kamuoyuna taşıdı.

Batı’nın içinde bulunduğu durumu ‘borçluluk’ psikolojisine dayandıran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bakın ben rahat konuşuyorum. Çünkü bizim İsrail'e borcumuz yok. Borçlu olsak bu kadar rahat konuşamayız. Ama borçlu olanlar, rahat konuşamıyorlar. Biz Holokost cenderesinden geçmedik. Öyle bir durumumuz da yok” sözlerini bu kez Berlin’de dile getirdi.

Gazze’de yaşananları ve İsrail destekçilerinin içinde bulundukları acziyeti, küresel ölçekte bu denli açık ve net ifade eden bir ikinci ülke lideri yok.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Berlin’deki konuşmaları uluslararası gündemi sarsarken Almanya dönüşü uçakta yaptığı açıklamalar da ulusal kamuoyunda yeni bir tartışmayı ateşledi: 50+1

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazetecilerin konuyla ilgili sorusuna şu yanıtı verdi:

50+1 şartının değişmesi konusunda aynı fikirdeyim, isabetli olur. Çoğunluğu alan adayın seçilmesi usulüne geçilmesi hâlinde Cumhurbaşkanlığı seçimi de seri olur, uğraştırmaz ve yanlış yollara da sevk etmez. Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa. Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibarıyla 'en fazla oyu alan aday seçilir' denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır.”

Anayasa değişikliği konusuna dair Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Diğer yandan mevcut Anayasamızın satır aralarında darbeci zihniyetin ruhunun dolaşıyor olması bizleri en çok rahatsız eden konu. Ayrıca dünya 1980'li yıllardan bugüne çok değişti. Bu değişiklikler Anayasa metnine yansıtılmaya çalışılsa da bu Anayasamızın metinsel bütünlüğünü yok etti. Yeni, sivil, kapsayıcı ve çağın gerekliliklerine tam uyumlu bir anayasayı Türkiye'ye kazandırmak, ulaşmayı arzu ettiğimiz en önemli hedeflerimizden biri. Meclis'te yeni anayasa çalışmalarına birkaç defa başladık ancak muhalefetin engellemeleri, verdiği sözleri yerine getirmemesi nedeniyle hep yarım kaldı. Biz verdiğimiz sözün arkasındayız, milletimizi hak ettiği sivil anayasaya kavuşturacağız.

Bu açıklama üzerinden Cumhur İttifakı’na dair bir kriz devşirme girişimine meyledenler var. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu ilk kez söylemiyor.

14 Mayıs seçimlerine gidilirken 12 Mayıs tarihli ortak Tv yayınında da Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda şunları söylemişti:

“Böyle bir yapılanmaya veya böyle bir düzenlemeye katılacak olan siyasi partiler olursa bunun olmaması söz konusu değil, olabilir. Doğrusu ben de olmasından yanayım. Tabii buradaki 50+1, oran itibarıyla 50+1 oranı değil biliyorsunuz. Yüzde 50+1 oy, bu demek. Bu seçimden sonra böyle bir adım atılabilir. Ve eğer bu adım karşılık bulursa, çünkü anayasa değişikliği gerektiriyor, olmaması için hiçbir neden yok. Ben şahsen böyle bir adımın atılması hâlinde buna taraftarım. Ve temennim odur ki seçim sonrasında atılacak bu adımla bir netice alırsak, o zaman seçim süreçleri çok daha rahat olacaktır, çok daha kolay olacaktır.”

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ardından AK Parti Genel Sekreteri Fatih Şahin de sosyal medya hesabından konuya ilişkin değerlendirmede bulundu:

“Cumhurbaşkanı seçimi için aranan ‘salt çoğunluk’, bir başka ifadeyle ‘50+1’ şartı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin olmazsa olmaz unsuru değildir. Nitekim dünyanın birçok demokratik ülkesinde farklı oranlar uygulanmaktadır. Bu düzenlemenin yürürlüğe girmesinden bugüne siyaset sahnesinde yaşananlar bu şartın siyaset kurumu ve millet iradesi üzerinde bir baskı unsuru haline geldiğini, siyasetin doğal mecrasını tahrip ettiğini, parçalı ve istikrarsızlığa gebe bir tablo oluşturduğunu gözler önüne sermiştir. En çok oyu alan adayın seçilmesi, seçim yarışının daha rekabetçi, organik, baskılardan ve sunilikten uzak gerçekleşmesini sağlayacak; sonuçları itibariyle daha sağlıklı ve ülkemizin menfaatine olacaktır. En çok oyu alan adayın seçilmesi, seçim yarışının daha rekabetçi, organik, baskılardan ve sunilikten uzak gerçekleşmesini sağlayacak; sonuçları itibariyle daha sağlıklı ve ülkemizin menfaatine olacaktır. Siyaseti ve şeffaflığı değil, siyasetsizliği ve kapalı kapılar ardında yürütülen gizli ve karanlık pazarlıkları seçenler, ‘salt çoğunluk/50+1’ şartını sistemin ve siyaset kurumunun üzerinde sallanıp duran Demokles’in kılıcına dönüştürmüşlerdir. Bu nedenlerle meselenin anayasal düzlemde gözden geçirilmesini kaçınılmazdır.”

***

Ulusal kamuoyunda tartışmaların birinci gündem maddesi olacak nitelikteki bu konunun akıbeti, elbette ki MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla şekillenecektir.

Millet İttifakı’nın parçalara ayrıldığı dönemde yerel seçimlere gidilirken oluşan bu gündemin derinliği, MHP kanadından yapılacak değerlendirmelerle Cumhur İttifakı bağlamında daha doğru bir yere konumlanacaktır.

Bunun bir ittifaksızlık arayışı mı yoksa sistemsel bir soruna çözüm yaklaşımı mı olduğu zamanla daha iyi anlaşılacaktır.

Saygılarımla…