Gazetecilik hayatımda yüzlerce yargı mensubunu tanıdım. Mesleğinin hakkını verenler de oldu. Ama kanunların kendilerine sunduğu ayrıcalığı kendi çıkarları için kullananlar da çıkabiliyor.
Polislerden mermi toplayanını da bulaştığı pis işlerden kendisini kurtarması için mafyadan medet umanları da gittiği mekanlardan hesap ödemeden kalkanları da elalemin karısına, kızına, ırzına namusuna göz koyanı da devletin arazisine çökeni de uyuşturucu ticaretine bulaşanına da rastladık. 15 Temmuz darbe teşebbüsünde terör örgütlerine üye olanı ya da iltisaklı olanları da gördük.
Hatta darbeyi önceden haber alıp yetkililere ihbar etmek yerine duruma göre hareket etmek için soluğu komşu ülkelerde alanları da duyduk. Elbette böylelerinin adalet dağıtması da pek mümkün değildir. Nitekim böylelerine HSK gerekeni yapıyor.
Çünkü adalet leke götürmez. Öte yandan geçtiğimiz 12 Eylül’de 1980 askeri darbesinin 43’üncü yıl dönümüydü. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, 12 Eylül darbesini demokrasi tarihine sürülen kara leke olarak nitelendirdi. Bakan Tunç, sürekli darbelerle, muhtıralarla önü kesilen milletimizin bir daha o karanlık günlere dönmemesi için, hukukun üstünlüğünü temel alan, demokratik, özgürlükçü, çoğulcu ve kuşatıcı bir sivil anayasayı milletimize kazandırmak amacıyla hep birlikte çalışacaklarını söyledi.
Sayın bakanın bu sözlerinin her kelimesinin altına imzamı atarım. Ancak böyle bir anayasayı yapabilmek için muhalefetiyle iktidarıyla tüm siyasi partilerin ve toplumun tüm kesimlerinin mutabık kalabileceği bir uzlaşma iklimine ihtiyaç var.
12 Eylül darbesine gelince. O yıllardan aklımda kalan 12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren’in Antalya’ya her gelişinde onu alkışlamaları için okullardaki öğrencilerin yollara dizdirilmeleriydi. Çocuklar kilometrelerce yürütülüp Evren Paşa’nın geçeceği güzergâha götürülüyordu. Başlarında öğretmenler vardı. O yıllarda Evren Paşa için yollarda yürütülen çocuklardan biri de bendim.