Yaşadığımız güzel şehrimizin geçirdiği evreler, tarihi bilinmeyen olayların tanımlanması, atalarımızın kimlik ve meslek gruplarının belirlenmesi, aile ve şecere bilgisinin tespiti, eski çağların nüfus politikaları, geçmiş toplumların sosyolojik eğilimleri, geçirdikleri salgın hastalıklar ile tabii afetler, tarihimize ait veriler vs. hep mezarlıklarda dosyalanmış bilgilerdir ve bunlar tarihin satır aralarını doldurmak için bize kaynaklık eder.
***
Oysa bugün mezarlıklarımız kapağı açılmamak üzere kapatılmış eski bir kitap gibi durmakta, yıpranmakta, eskimekte ve elden çıkmaktadır. Bir mezarlık, aynı zamanda bir tarih atlasıdır; milletlerin yaşadıkları coğrafî mekânları en fazla onlar belirler. Tarihî coğrafyasına sadakat göstermeyen milletlerin topraklarının yağmalanması da er veya geç kaçınılmaz olacaktır.
***
Bizlere bu kültürel mirası bırakan atalarımız, mezar taşlarının korunmasına özen göstermiştir. Bu durumun somut örneği ise; 1886 tarihinde Bergama kazı başkanlığı görevini yürütmekte olan arkeolog Carl Humann, antik bir kitabeyi keşfetmek için bir Osmanlı şâhidesini deviren iki genç Alman arkeoloğa (C. Schuchardt ve von Doitinchem) “Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz! Türkler için mezarlıklardan daha aziz bir şey yoktur, onları böyle tahrik etmeye gelmez!” diyerek çıkıştığı da tarihî bir gerçektir.
Maalesef ki geçmişten bu güne doğru gelen zaman diliminde; yeni mezar yeri temin etme, tarihi eser kaçakçılığı, iklim ve diğer doğal şartlar, bakımsızlık gibi nedenlerden dolayı Antalya mezar taşları tarihi dokusunu yitirmektedir.
***
Bu anlamda geçmişin zihin yapısını bize gösteren bu taşları içerisinde barındıran, adeta açık hava müzesi görevi üstlenen Antalya mezarlıklarının öneminin farkına varılması ve bu mirasın korunarak gelecek nesillere aktarılması nesiller arası bağın kurulması açısından oldukça önem arz etmektedir. Bu bağlamda Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne çok iş düşmektedir.