Geçmişten bu yana kullanılan simge ve semboller bizimle gizli bilgeliklerini sessizce paylaşan eskilerin fısıltısıdır. Ve bu fısıltıyı sizlere duyurabilmek için yazdığım yazılara, mezar taşlarımızdaki at tasvirlerinin ne anlama geldiği konusunu da eklemeyi uygun buldum.
Tarihi kaynaklar bize gösterir ki Türkler için at daima şerefi temsil eder. Kahramanlığın ve üstünlüğün bir remzidir. Atsızlık ise zayıflığın ve mağlûpluğun bir ifadesi olmuştur. Geçmişte bir “alp”in mezarı üzerine konmuş ve taştan yontulmuş bir at figürü bu düşüncenin en güzel sembolü olsa gerek.
Türk kültürünün temel unsurlarından biri olan atın, ehlileştirilmesiyle yaşamın her alanında fayda sağlaması ona olan bağımlılığı arttırmıştır. At, Türkleri diğer dünya milletlerinden ayırmış, savaş meydanlarında üstünlük aracı olmuştur. Türkler atın etinden, sütünden, derisinden ve kemiklerinden faydalanmış, tarımda, bir yerden bir yere göçlerinde, şenlik, eğlence ve spor oyunlarında en büyük yardımcısı olmuştur. Gündelik yaşamın her alanına nüfuz eden atlı yaşam, atlı göçebe kültürünün doğmasına da yol açmıştır. Batılı yazarlardan Sidonius’a göre, “at, başka bir kavmi sadece sırtında taşır, fakat Hun kavmi at sırtında ikamet eder”. Avrupalılar Hunları “ata yapışık kavimler” diye adlandırmışlardır. Hatta Türklerin atlara olan sevgisi, at insan ilişkisini ve insanın ata bağlılığını göstermesi bakımından defin törenlerinde kendini göstermektedir. Türklerde ölen kişiler atıyla birlikte gömülmüştür. 7-10. yüzyıl Bizans kaynakları da; “Türkler sanki at üstünde doğmuşlardır, yerde yürümesini bilmezler” demektedir.
Osmanlı devrinde de ata karşı derin sevgi ve saygının, bütün destanî gelenekleriyle devam ettiği anlaşılmaktadır. Sultan II. Osman’ın (Genç) ölen bir kır atının mezar taşı bulunmuştur ki, bu bakımdan dikkate değer.
Orta Asya'da gökten indiği kabul edilerek kutsallaştırılan at, göğe yükselmede vasıta olarak görülmüş ve ölen kimsenin ruhunu öbür dünyaya taşıyan hayvan olarak kabul edilmiştir. Özellikle Hun kurganlarında bulunan atların, ölünün cennete giderken bineceği hayvanlar olduğuna inanılmıştır. At, Şamanist dünyada da ölünün cesedini bu dünyadan ötekine taşıyan hayvan konumundadır. Mitsel bakış açısına göre, at Tanrı katından geliyor ve öleni Tanrı dergahına götürüyor diyebiliriz.
Görüldüğü gibi hayatın ve tarihin bütün macerası taşların gizil sırrında saklıdır. Dilsiz taşların mürekkebi olabiliyorsak ne mutlu bize..