Dün bir arkadaşımla telefonda sohbet ettik. Bana, “Kardeşim köyün delisi sen misin? Gördüğün ne varsa yazıyorsun. Biraz sağa sola karışma otur oturduğun yerde” dedi.

Biraz düşündüm. Haklılık payı var aslında. Zaman zaman eleştirel yazılara mola vermek gerekiyor. Bazen çiçek, böcek veya penguenlerin aşk hayatını yazmakta fayda var.

İyi de bunları kim okur? O zaman televizyonu açıp belgesel kanalına takılmak lazım. O da bende yok. O zaman yazmaya devam etmek gerekiyor daaa…

Bizim mahallede AT İZİ İT İZİNE KARIŞMIŞ durumda. Sosyal medya gazeteciliği almış başını gidiyor. Artık “GAZETECİYİM” demeye utanır hale getirdiler bizim gibileri.

Neyse. Arkadaşım istedi diye bugünlük mola veriyorum. Sizinle hayat üzerine dertleşelim o zaman. Hani o hepimizin bazen düşündüğü ve yaşadıklarımız üzerine…

Bazen, bir yılgınlık çöker içimize, korkarız aydınlıklardan bile. Bazen, bir cesaret kaplar içimizi, ölüm bile vız gelir. Bazen, bir karamsarlığın vesvesenin pençesinde savrulur gideriz, nereye gittiğimizi bilmeden...

Bazen, sabır taşı oluruz, sabrımıza biz bile şaşarız, tanıyanlar da. Bazen, kin kusarız, gözlerimiz çakmak çakmak çakar öfkeden. Bazen, iyilik meleği oluruz parmakla gösterilen.

Bazen, yalandan bir dünya kurarız kendimize ve yalanları doğru gibi söylemeyi öyle güzel başarırız ki, o yalanlar uğruna peşimize takılıp gelenler duman olurlar da akılları başlarına gelmez.

Bazen, ağzımızdan öyle bir söz çıkar ki, istemeden ya dönüşü olmayan yollara düşeriz ya da mahvolmaktan kurtuluruz. Bazen, bir deli rüzgârın önünde sürüklenip gitmek hoşumuza gider, olayların akışına bırakırız kendimizi.

Bazen, sevgi adına güzel bir cümle çıkar ağzımızdan, ardında duramadığımıza yanarız. Bazen, paradan, mevkiden, makamdan yardım dileniriz, dilenci diye kovarlar kapılardan.

Bazen, yüreğimiz yetmez sevdiğimizi söylemeye karşıdan boşuna bir imdat bekleriz, nafile. Bazen, öyle bir “Allahaısmarladık” deriz ki, bu gidişin dönüşü olmaz hiçbir zaman.

Bazen, kahrederiz hayata da bir olayla, bir sözle, bir telefonla dönüveririz tekrar, yaşamaya. Bazen susmak da bir cevaptır.

Bazen, yediğimiz dost kazığından kendimize gelemeyiz günlerce. Bazen vefayı ararız bütün yüzlerde. Oysa o vefa bizim tanımadığımız ve hiç kimseye sunmadığımız bir duygudur.

Bazen, içmeden sarhoş oluruz, ayaklarımız bizi çekmez, dilimiz dolaşır, gözlerimiz biri iki görür, bilemeyiz. Bazen, içli bir şarkıda mazimizi sorgularız, -oysa dün dünde kalmış geçip gitmiştir- bir anlık bile olsa bugünde yaşadığımızı unutuveririz. O şarkıyı defalarca dinler, bir paket sigara içtiğimizi, bize isyan eden sigara tablasından anlarız.

Bazen, hasret çöker içimize, gurbetle karışık bir hasrettir bu… Yollar ırak gelemeyiz, hiç kimseye diyemeyiz, gözyaşımızı silemeyiz işte öyle bir duygudur yaşanan.

Bazen, kırıp dökeriz her şeyi dönüşü ve telafisi mümkün olmayan anlardır o anlar, kırdığımız gönüllerde izi kalır, ne deseniz silemezsiniz o izi.

Bazen, bir sahile atarsınız kendinizi, yorgunluk gidermeye. Bazen, uykunuz kaçar düşünmekten, boşa koysanız dolmaz, doluya koysanız almaz. Uyuyamazsınız.

Bazen, Kayahan’ın şarkısında olduğu gibi, bir yemin eder dönemezsiniz. Bazen, bir sevdiğiniz ayrılır dünyadan, hatıraları yakar kavurur sizi, onu mezara kadar uğurlarsınız sevenleriyle beraber ve dönersiniz onsuz hayatınıza.

Bazen, sıkıntılarınız volta attırır sokaklarda, caddelerde; bir dost gülümsemesi, kucaklaması kendinize getirir sizi.

Bazen, boş verirsiniz her şeye. İçinize attığınız dertlere, kafanızdaki takıntılarınıza sonra Orhan Veli gelir aklınıza, “Hava bedava, yağmur bedava, vitrinleri seyretmek bedava, bedava yaşıyoruz vesselam bu dünyada” deyip teselli olursunuz.

Bazen, bazılarının sımsıkı bağlandığı hayatla dalga geçersiniz, kim ne demiş, ne söylemiş vız gelir.

Bazen, “Keşke” sözü ile birlikte düşler kurarsınız imkânı olmayan. Sonra da, o keşke dediğiniz her şeyin üzerine kocaman bir çarpı çizersiniz ama yine de düşler biter, keşkeler gitmez kafanızdan.

Bazen böyle bir şey işte dostlar. Vallahi arkadaşım istedi diye içimden gelen ne varsa yazdım. Maalesef hayat BAZEN olmasa da zaman zaman böyledir. BAZEN SUYA SABUNA DOKUNMAMAK GEREKLİ öyle değil mi?