Yerel seçimler biteli üç aşağı beş yukarı neredeyse 6 ay oldu. Herkes makamına oturdu, iş yapma becerisi olanlar yaptı, olmayanlar ise ağustos böceği misali işi vır vır, lay lay lom ile geçirdi.
Ancak Korkuteli ilçesinde tam aksi oldu ve olmaya devam ediyor. CHP’nin aday konusunda yaşadığı birçok badireden sonra Saniye Caran aday gösterildi ve seçildi. Ama koltuğa 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ndaki temsili makam gibi oturabildi.
Her ne kadar Saniye Hanım koltuğa oturmuş gibi görünse de asıl EŞ BAŞKAN olan hayat arkadaşı -bir türlü kendisi aday olamayan- Hasan Caran şeklen olmasa da makama sahip çıktı.
Evlerindeki aile hayatı bizi ilgilendirmez ama yaşananlar kamuoyunun gözü önünde olduğu için baya bir dikkat çekti. Reelde, Korkuteli Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi Başkanı olan Hasan Caran’ın KORKUTELİ BELEDİYE BAŞKANI gibi davranması artık kabak tadı verdi.
Büyüklerimizden sık duyduğumuz cümlelerden biridir; “Ah bu yeni nesil gençler de çok saygısız, görgüsüz” Korkuteli’de de yaşanan aynen bu.
Yaşanan bu durumu bir psikoloğa sordum ve tarif etmesini istedim. Cevap, “Dissosiyatif kimlik bozukluğu olan kişi sanki içinde kendisinden başka bir kişi ya da kişiler olduğunu hisseder” oldu.
Biraz daha açtı konuyu, “Güç ve iktidar hırsı benliğine işlemiş ‘haris’ bir siyasi ‘hubris’ karakter özellikleri ile buluşması kadar tehlikeli hiçbir şey yoktur. Hubris sendromunun belirgin bir şekilde ortaya çıkmasında sınırsız ve genellikle kontrol edilmeyen siyasi
güce sahip olmak önemlidir. Makama, mevkiye, otoriteye karşı hevesli ve açgözlü
bir siyasi eğer uzun süreli ve kalıcı mutlak siyasi güce sahip olursa, o takdirde
sahip olduğu kişilik özellikleri (narsisizm, makyavelist karakter, psikopati,
büyüklük sanrısı vs.) etkilerini gösterir ve “GÜÇ ZEHİRLENMESİ” adı verilen bir olgu
ortaya çıkar…” ifadelerini kullandı.
Kafam karıştı ve “Böyle bir davranışı narsist bir kişilik mi yapar?” diye sordum. Cevap; “Narsist, yükseltilmiş özgüven ile kendilerini sürekli diğer insanlardan üstün görmesiyle ortaya çıkan bir kişilik bozukluğuna sahip bireyleri tanımlamak için kullanılır” oldu.
Bu minvalde Korkuteli’nin EŞ BAŞKANI Hasan Caran’ın son icraatını anlatayım. Şimdi Belediye Başkanı resmiyette Saniye Caran. Bu kesin. Ancak eşi Hasan Caran Belediye Başkanı gibi davranıyor, CHP Milletvekiline brifing verecek kadar kendini YETKİLİ görüyor.
Keşke sadece bu kadarı ile kalsa. Ama adam kendini adı konmamış EŞ BAŞKAN olarak gördüğü için eşi yani Belediye Başkanı Saniye Caran ile birlikte işçi yeleğini giyip sahaya bile inebilme cesareti gösteriyor. Eee ne de olsa HAYAT MÜŞTEREK değil mi?
Peki bu fotoğrafa bakınca aklıma gelen soruları sorayım, “Hasan Caran’ın üzerindeki yelekte ne yazıyor? Hasan Caran’ın Korkuteli Belediyesi’nde resmi bir görevi var mı? Hasan Caran’ın bu yelek ile işçilere EMİR verdiği doğru mu? Hasan Caran’ın yaptıklarının resmi, hukuki veya tıbbi bir adı var mı?…”
Vallahi benim duyduğuma göre EŞ BAŞKAN yelek giymekten bir adım daha öteye gidiyormuş. Bazı devlet kurumlarından (ismi bende saklı) mahremiyeti olan bilgileri görüşmek için Korkuteli Belediyesi adına randevu istiyormuş!
Neyse bir psikoloğun yaşananlar için söyledikleri ortada. Bana göre de bu olay bir HASTALIK haline gelmiş. Gelin bu işte bir karar verin. Ya CHP, EŞ BAŞKANLIĞI resmi olarak açıklasın ya da TANISI konsun!
------------------
ÇOK HASSAS VE ÖNEMLİ BİR KONU!
Türk bayrağı, yani ay yıldızlı bayrağımız. Hilal İslam dinini, yıldız ise bağımsızlığımı temsil ettiği düşünülür. Bizim için 7’den 70 kutsaldır. Bu nedenle yere göğe sığdıramaz atmaya kıyamayız.
İnsanların zihinlerindeki düşüncelerden öte, her ne olursa olsun Türk bayrağı, hem Türkiye'de yaşayan insanlar için hem de Türkiye'ye sevgi ve sempatiyle yaklaşan dost ülke insanları için güven verici bir simgedir.
Ancak bu sadece lafta kalıyor. Şöyle etrafınıza bir bakın. Asmadan önce verdiğimiz kıymeti sonrasında vermediğimizi görürsünüz. Hele kağıt ve naylon olarak yapılanları var ya? Hele hele milli bayramlar sonrası! Çöp konteynerlerine atmaktan geri kalmayız veya sokaklarda uçuşur durur, eğilip almaktan imtina ederiz.
Böylesine hassas bir konuyu yat kaptanı Mustafa Kiremitçi bir video ile anlatmaya çalışmış. Sevgili kaptan çok haklı ve hassas bir konuya temas etmiş ve yıpranan Türk bayraklarının nasıl yok edileceğini anlatmış. Kendisine bu hassasiyeti için teşekkür ediyorum.
Bende ‘Eskimiş, solmuş, yırtılmış ve kullanılamayacak duruma gelmiş bayrakların yok edilmesine dair usul ve esaslarını gösterir Madde 6- (Değişik birinci cümle: RG-18/8/2010-27676)’de yer alan şu hususu hatırlatıyorum.
“Valilik ve Kaymakamlıklarda toplanan bayrakları yok etme işlemi; Valinin ve Kaymakamın belirleyeceği üç kişilik bir komisyon gözetiminde, ay-yıldız ile kırmızı kumaşların kesilerek ayrılmasından sonra kırpma makinesinde veya kapalı alanda yakılmak suretiyle yapılır.”
Umarım sürekli aklımızda tutarız ve ay yıldızlı bayrağımıza gereken hassasiyeti gösteririz.