Demokratik gelişmenin olmazsa olmazlarından biri de sivil inisiyatiftir. Örgütlülüğü başaramamış toplumların, sorunlarını tespit etmesi ve çözmesi hiç de kolay değildir.
‘Sivil ağlara’ niceliksel bağlamda bakıldığında Türkiye’nin gelişmiş toplum yapısına sahip olduğu düşünülebilir fakat niteliksel açıdan değerlendirildiğinde vasat ortaya çıkar.
‘Tabela dernekçiliği’ olarak dilimize yerleşmiş deyim, gerçekliği doğrulanmış bir durum tespitidir. Ki sivil yapılar içerisinde ‘sosyal anlamda değer üreten’ sayısı çok azdır.
Ne yazık ki ülkemiz ve kentimizde çalışır görünen birçok sivil toplum yapısı, iç ve dış çıkar odaklarının kontrolünde ve tüm eylemselliği oligarşik pragmatizme saplantılıdır.
Attila İlhan’ın ‘tokat gibi bir kitap’ tanımlaması yaptığı, araştırmacı/yazar Mustafa Yıldırım’ın ‘Sivil örümceğin ağında’ adlı çalışması, bir ülkenin demokratikleşme adı altında sivil ağların kontrolü ile nasıl sömürgeleştirildiğini resmederken bize, sivil yapılar hakkında şüpheciliği vaaz eder.
Ülke genelinde olduğu gibi Bursa’da da neye ve kime hizmet ettiği ‘bilinmez’ kalmış sivil yapılar mevcuttur. Kıyıda köşede kalmış bir hanın izbe bir köşesinde tek göz odadan ibaret bir derneğin telefonu her gün aynı saatte çalar mesela…
***
Bursa Sanayicileri ve İşinsanları Derneği (BUSİAD) kentin en köklü sivil yapılarından biri ve yaptığı çalışmalarla tabelanın hakkını verenlerin başında yer alıyor.
Özellikle de Buğra Küçükkayalar’ın başkanlığında oluşan kadronun kente dair daha belirgin bir konsantrasyon geliştirdiğine şahit oluyoruz.
Geçen yıl ‘Sanayi, Tarım ve Turizm’ başlıklarında ‘Gelişen Bursa’ adıyla duyurdukları çalışma son derece kıymetliydi.
Ki dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş da BUSİAD’ın mezkûr çalışmasına ayrı bir önem atfetmişti. İlginçtir, BUSİAD aynı çalışmayı tüm milletvekilleri ve ilçe belediye başkanlarına iletmiş, ama geri bildirim dahi olmamıştı.
Küçükkayalar ve ekibi, çarşamba günü düzenledikleri basın buluşmasında Türkiye ve Bursa’nın Dönüşümü için BUSİAD 2024-2025 Çalışma Takvimi’nin sunumunu yaptı.
‘Sanayinin ‘pilot’u Bursa, dönüşümün ‘pilot’u olmaya da hazır’ mottosuyla BUSİAD heyeti ‘Yeşil, Dijital ve Toplumsal Dönüşüm’e vurgu yaptı.
‘Sürdürülebilirlik’ kavramı altında ‘Sosyal Sorumluluk Sahibi’ şirketler tanımlaması yapılan sunumda birtakım eylemler sunuldu.
***
Toplantıda ‘sosyal sorumluluk’ sözünü duyduğum ilk anda aklıma yönetim ve strateji dehası P. Drucker geldi. ‘Gün Gün Drucker’da daha nisan ayında okuduğum satırları hatırladım.
Duayen Drucker, 24 Nisan gününe denk gelen ‘Toplumsal Sorumluluk’ başlıklı makalesinde şöyle diyor:
“Her kuruluş çalışanlara, çevreye, müşterilerine ve etkilediği diğer herkese ve her şeye karşı sorumluluğunu üstlenmelidir. Toplumsal sorumluluk budur. Fakat bildiğimiz bir başka şey şu ki toplum belli başlı toplumsal hastalıklarla baş edebilmek için gerek ticari gerekse kar amaçsız kuruluşlara sorumluluk yükleyecektir. İşte bu noktada dikkatli olsak iyi olur, çünkü iyi niyet her zaman toplumsal sorumluluk içermez…”
Drucker’ın 1940-50’lerde ortaya koyduğu düşünceye biz, daha yeni uyanıyoruz. Tabi bu uyanış da ne acı ki ‘iyi niyetli’ görünse de temelde pragmatiktir.
Ülkemiz ve kentimizde sivil yapıların ve şirketlerin ‘sosyal sorumluluk’ adı altında yaptığı çalışmalara bakarsak göreceğimiz temel gerçeklik ‘fayda/çıkar’dır.
***
Elbette bu konudaki tartışmaları ve farklı görüşleri de yadsımamak gerekir.
Örneğin yine Drucker’den Alfred Sloan’ın yetkisiz sorumluluğa veya sorumsuz yetkiye karşı olduğunu öğreniyoruz.
Drucker bu noktada referans niteliğinde bir söz aktarıyor:
“Sorumsuz yetki gayri meşrudur, ama yetkisiz sorumluluk da öyle.”
Bu ifadeden hareketle BUSİAD’ın yetkisizliğine rağmen üstlendiği sorumluluğun meşruluğunu da düşünülebilir.
Kafamızı kaldırıp genel manzaraya baktığımızda da göreceğimiz şudur: Sorumsuz yetkililer ve yetkisiz sorumlular ülkesiyiz!
Ulusalda da yerelde de yaşadığımız birçok sorunun kaynağında yetkiyi elinde tutanların sorumsuzlukları ve sorumluluk üstlenmekten kaçmaları yatıyor. Aynı şekilde yetkisiz olanların, üstlendikleri sorumlulukları istismarı da benzer sonucu üretiyor.
Her iki durum da despotluğa yol açıyor…
***
Şahsen, çoğu zaman ‘olması gerekeni’ övgüye değer bulmam.
Fakat mesela çarşamba günkü programda BUSİAD’ın Türkçe temsilini çok değerli buldum. Ki orada da ifade ettim.
Hem Başkan Buğra Küçükkayalar hem de sunuma katkı koyan komite temsilcileri Türkçe kullanımıyla örnek oldu.
Sunumda Vizyon/Misyon yerine Uzgörü ve Özgörev ifadelerinin tercih edilmesi kalbimi kazandı.
En büyük hazinemiz Türkçe’den ödün vermeyenlere saygıyla…