Çözüm bizde. Çare bizde. En iyiyi biz biliriz! Biz kim miyiz? Bildiğimiz ‘ne’ mi? Biz her bir şeyi biliriz. Ve ‘ŞIP’ diye de hallederiz! Yeter ki bize bir fırsat verilsin. Yeter ki bize şans tanınsın.
Yani BİZ BİZİZ. Yani ben, sen, onlar. 85 milyon tüm millet. Hepimiz. Bizim milletçe bilmediğimiz hiçbir şey yoktur. Futbolu biliriz, sanattan, güzelden, ince işlerden anlarız.
En iyi de siyasetten, ekonomi ve ülke yönetiminden çakarız. Taraftarı olduğumuz futbol takımı yenildi mi sebebini 90 dakikanın üstünden 90 saniye geçmeden hemencecik buluruz.
Suçlu teknik direktör mü, antrenör mü, futbolcu mu, yönetim mi teşhisimiz anında hazırdır. “4-4-3 yanlıştı. Taktik hatası yapıldı. Ahmet ilerde oynatılmamalıydı. Arif sol beke kaydırılmalıydı” der, söylediklerimize kendimiz de inanırız. “Hele o gol kaçırılmazdı.
O pası ben bile gole çevirirdim” demeyenimiz yok gibidir.
Kimse de çıkıp bize, “Atma birader din kardeşiyiz” demez. Çünkü herkes atar. Hadi futbol, alt tarafı bir oyundur deyip boş verelim. Nasıl olsa her hafta yeni bir maç var. Yenmenin de, yenilmenin de ömrü bir sonraki maça kadar. Futbol üzerine bilip bilmeden ahkam kesmenin kimseye pek fazla zararı dokunmaz.
Ya sanat bilmişlerine ne demeli. Adam hayatı boyunca eline fırça almamış, tuval neden yapılır, nerede satılır bilmez, yağlı boya ile sulu boyanın farkını ayırt edemez, ama kalkar Picasso’nun tablolarını eleştirir; “Bunlar da resim mi, bu da sanat mı” der.
Kimse de dönüp (af buyurun) “ÇÜŞ” demez. Bırakın “ÇÜŞ” demeyi, “Yahu kardeş, yazıktır, günahtır, sanata, sanatçıya, emeğe azıcık saygı göster” bile demez. Diyemez, çünkü böyle bir çıkışı kesinlikle kabullenmez. Sizi şarlatanlıkla, yabancı hayranlığıyla suçlar. İleri giderseniz, işi kavgaya, kaba kuvvete döker.
En ince zevke o sahiptir. Güzelden, güzellikten yalnızca o anlar. O bir şeyi beğendiyse o şey mutlaka iyi ve güzeldir. Kesinlikle yanılmaz. Haydi sanatı da futbol gibi bir yana bırakalım. Ya ekonomistliğe, ülke yönetmeye, devlet adamlığına, politikaya soyunmamıza ne demeli. En cahilimizden en alimimize kadar hepimizin ‘KOMİK’ bir liderlik iddiamız var.
Adamcağız, önüne kattığınız iki babayiğit ‘KAZI’ gütmekten acizdir. Emanetine bırakılan üç keçiden birini kurda, kuşa kaptıracak kadar beceriksizdir. Ama ülke yönetimi söz konusu olduğunda yine de burnundan kıl aldırmaz, ön safa fırlar, haline bakmadan.
Koca ülkenin tüm sorunlarını 6 ayda çözebileceğini bile iddia eder. Kimse de, “Hadi oradan, sen kendi evinin bütçesini bile denkleştirmekten acizsin. Sen kim, ülkeyi yönetmek kim” demez. Demeyince o da çok güzel, çok özel çözümleri, formülleri olduğunu iddia etmeye devam eder.
Bir de asıcılar, kesiciler, dayakçılar var. Allah’tan son yıllarda bu güruhu pek ciddiye alan kalmadı gibi bir şey. Onlarda şiddetten beslenen tiplerdir. Kafalarında, “Kuracaksın Kale Kapısı’na darağaçlarını, sallandıracaksın her gün üç-beş kişiyi. Bak her şey nasıl ‘ŞIP’ diye düzelecek! Hırsıza, arsıza, ırz ve din düşmanına acımayacaksın. Aman fırsatı vermeyeceksin. Kimisini asacaksın, kimisini de yıkacaksın falakaya, basacaksın sopayı...” senaryosu vardır.
Fesüphanallah! Allah böylelerine fırsat vermesin. Ellerine kimseyi düşürmesin. Gerçi onlara bile hak verenler çıkar. “Allah akıl fikir versin, değiştirin artık bu kafaları” diyeceklerine “HAKLISIN” derler. En cahilimizden en alimimize kadar hepimiz çözüm ustası olduğumuz halde yine de yolumuz hep yokuştur. Bir türlü düz bir yola ulaşıp rahat bir nefes alma şansını yakalayamayız.
Hepimiz siyasetçiyiz, hepimiz particiyiz, hepimiz politikayla uğraşırız ama ülkemizi bir türlü gelişmiş ülkeler kulübüne sokamayız. Bir sürü partimiz var. Hepsi de iktidara taliptir! Örgütleri, kadroları tamdır! Ülkeyi yönetecek ehliyete, bilgiye, birikime sahiptir! Ve yeni bir seçimde tek başlarına iktidar olacaklarını sanırlar! Doğal olarak her seçimden sonra birileri iktidara gelir.
Milletçe ümit içinde yüreğimiz pır pır ederek bekleriz; “Bunlar bu işi kıvıracak, memleketi düzlüğe çıkaracaklar” diye. Sıkıntılarımızın, dertlerimizin son bulacağını hayal ederiz. Bolluk, bereket, zenginlik düşleri görürüz. Çok geçmeden bir kez daha yanıldığımızı anlarız. Bir kez daha hayal kırıklığına uğrarız.
Memlekete, ne bolluk gelir ne bereket, ne de zenginlik. Bolluk, bereket ve zenginlik gelir gelmesine de sadece bazılarına! Birileri hep MALI götürür, biz de AVEL AVEL bakarız! Demek ki en cahilimizden en alimimize kadar hepimizin bildiği şeylerde bir yanlışlık, en azından bir eksiklik var.
Memleketin tamamına zenginlik gelmeyip sadece bazılarına geldiğine göre, bilgeliğimiz hakkında başka nasıl değerlendirme yapmak mümkün ki.
Her şeyi bilmek sevdasından vazgeçip, gerçekten bilenleri bilmeye ve bulmaya var mısınız? HIRSIZI-SOYSUZU ayır etmeye ne dersiniz? Yapmamız gereken de bu değil mi…