Denge bozuk

Son günlerde kent merkezlerinde sıkça sürüngenlere rastlıyoruz.

Abone Ol

Elbette bu bir teşbih değil.

Kelimenin ilk anlamıyla birçok yerde yılan görüldü.

Durakta otobüs bekleyeni bile var…

Ne oluyor bu canlılara?

Paris’i kıskanırdık, fare popülasyonunda fransızları da geçtik herhalde…

Dedelerimiz akrep çiyanla mücadele ederdi. Bizdeki talihe bak ki sinek ile keneyi alt edemiyoruz.

Bu işte bir terslik var ama nerede?

Ekibimizden Özlem Yoğurtçuoğlu ve Yiğit Bora Doğan, özel bir habere imza atarak vakaların nedenlerini sorguladı.

Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Fevzi Çakmak, genç meslektaşlarıma özel açıklamalarda bulundu.

Bendeniz de acizane eşlik ettiğim görüşmeden kendime notlar çıkardım ve gördüm ki yeryüzünün marazı insan.

Malum iklim değişikliği denen bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Biliyoruz ki bunun ana kaynağı insan faaliyetleri…

İyi de daha ne kadar katlanacak bu dünya insana?

İşte yaşadığımız felaketlerle görüyoruz ki dünya, insan kamburunu sırtından atmak için uğraşıyor.İnsan, bu savaşı kazanırsa kaybedecek…

***

Dr. Fevzi Çakmak’ı dinlerken insanın bozucu rolü daha da net bir yere oturdu kafamda…

İnsanı temel alan her yaklaşımın yine insana dönük tehdit ve risklerle neticelendiğini kabul etmek gerekiyor.

Doğayla uyumu öncelemek şart. Ama bu uyum nasıl olacak?

İşin açığı bu konulara kafa yoran pek de yok. Birçok düşünce gibi bu da bizim ithal ettiğimiz fikirler arasında yer alıyor.

Yani medeniyetimiz çağımızın sorunları konusunda bir pratik ve yöntem geliştirme becerisine haiz değil ne yazık ki!

Sorunların çözümü için taklitçi ve ezberci bir tutumun ötesine geçemiyoruz.

Nedeni olduğumuz sorunların çözümü olmamız ne ölçüde mümkündür?

Çözüm ve yöntem geliştirmedeki kısırlığımızın nedeni nedir? İşin felsfesini ıskalıyoruz sanırım…

***

Yazının kalanı için Başkan Çakmak’ın şu sözünü referans alacağım: Eğer doğanın dengesini bozarsanız bir başkasının lehine dönüştürmüş olursunuz, bir tarafı yok ederken diğer tarafı öne çıkartmış oluyorsunuz.

Esasında biz, doğaya karşı da tarafsız olmak zorundayız. Ama değiliz. İnsanı önceliyor, insanın rahatını baz alıyoruz.

İnsan, belki de hayatında en kolayca tarafsız olabileceği konuda dahi bir taraf olma zorunluluğunda hissediyor kendini.

İşte sokak hayvanları konusu buna örnek. ‘Köpekler uyutulsun’ fikrini savunanların kendilerini ‘insanın tarafında’ konumlandırdıkları aşikar değil mi?

Fakat dünya, öyle bir yer değil. Ekolojik bir denge var. Yaradanın nizamı var. Bir besin zinciri var.

Zincirin bir halkasını kırarsak bir başka halkanın genişlediğini görür ve yaşarız. Bu nedenle doğaya karşı tarafsız olmak zorundayız.

Çünkü bu siyasal veya sportif anlamda bir tarafı tutmaktan çok daha ağır sonuçlar üretme gücü ve potansiyeline sahip bir konudur.

Mesela dün, belki mecburiyetlerden belki de ‘yeter artık’ diyerekten ya da gerçekten samimiyetle inanaraktan tutulan siyasi tarafların bugün aslında sanıldığı gibi olmadıklarını en iyi akademik odalar anlıyordur herhalde…

Kim bilir belki de pişmandırlar.

Yıllarca ‘liyakat’ merkezli politik söylem geliştirenlerin şimdi yine ‘liyakat’ yutturmacasıyla yaptığı atamaların en çok onların canını yakıyordur sanırım.

Bu noktada taraf olma durumunu negatif bir yere oturtmak da istemem. Elbette taraf olmalıyız. Ama doğrudan taraf. Doğmatik ve skolastiği redderek mesela ‘aynı koltuğa iki kere oturulmaz’ diyerek…

Peki, doğru nedir? Sanırım biz doğrularımızı kaybettik. Kişisel heves ve çıkarlar genel doğruları yerle bir etti. İnsan, öyle bir yere geldi ki varlığına değer atfettikçe varoluşu anlam yitirdi.

İnsan, insanı merkez aldığını söyleyerek insana bu kadar zarar veriyor ve insanı bu kadar kandırıyorken doğayı mahvetmiş şehirleri yılan sarmış az mı?

Başkan Dr. Fevzi Çakmak’ın sözüyle bitirelim: “…Nohutun olduğu yere yılan gelmez…”

Bunu muhakkak uygulamalıyız. Özellikle de kamu binalarından başlayarak!

Fakir Baykurt’a saygıyla…

{ "vars": { "account": "G-2WKLC3DMKW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }