Bob Woodward’ın Maestro/ FED, Greenspan ve Amerikan Ekonomisi isimli kitabı, ABD faizlerinin 100 yılın zirvesine fırladığı dönemde FED’ in başında olan Volcker’den sonra Reagen’ın ikinci döneminde göreve gelen Greenspan’ın kendinden açıkça faizleri düşürmesi beklenirken en başta enflasyon tehlikesi nedeniyle faizleri artırmak zorunda kalıp sonra Baba Bush döneminde resesyon beklentileri kuvvetlenip de bankaların batma çizgisine gelmesi üzerine bu defa da düşürerek ekonomiyi canlandırmaya çalıştığı dönemde yaşanan gerilimlerle başlıyor…
Greenspan’ın hikayesi gerçekten eşsizdir. Görev süresi boyunca yaşadıkları da tam anlamıyla bir dizi zorlu sınav, acımasız sinir savaşları. Greenspan bildiği yolda öylesine kararlı ve kusursuz diplomatik manevralarla yürüyor ki, sonunda tüm dünyaya kendini siyasi düşmanlarına da dahil olmak üzere takdir ettirmeyi başarıyor.
Greenspan Fed’ in başında 18,5 sene geçirerek bu makamda en uzun süre oturan ikinci başkan ve birincisinden çok daha güçlü bir otorite haline gelmiş, kurmay zihinli bir başkan. Cumhuriyetçi Reagen ile başladığı görevine Baba Bush, demokrat Clinton ve oğul Bush döneminde devam etmiş, herkesin güvenini kazanmış.
Greenspan yönetimindeki Fed, Haziran 2004`de, dot.com Krizi ve 11 Eylül sonrası oluşan devasa para arzının getirdiği enflasyon sebebiyle faiz artış trendine girmiş, 1,5 yıllık süre zarfında 14 kez çeyrek puan faiz artırım kararı almış, ABD`de kısa vadeli faizler 2004 yılı haziran ayında tarihin en düşük seviyelerinde, %1 düzeyinde bulunurken 79 yaşındaki Greenspan 14. artış kararıyla faizleri 4,5’a çekmiş ve ardından emekli olmuş…
Kim bilir, belki son yıllarında kontrolden çıkan bankaların yarattığı balonunu ve yaklaşan Mortgage tsunamisini görmüştü. Ortalık karışmadan hazır tüm okyanusların eşsiz amirali muamelesi gördüğü bir zaman aralığında yaptığı hataların faturası masaya konmadan sıvışmak istemişti.
Belki de 2008’de itiraf ettiği üzere bunu sonradan anlamıştı. Kongre'de yaptığı bir konuşmada, "Hata yaptım" demişti. Özel sektörün kontrolsüz bir ortamda riski yönetebilme yeteneğini yanlış değerlendirdiğini itiraf etmişti...
Belki sırf yaşlandı diye onurlu bir şekilde evine yollanmıştı.
Belki de Asya Krizi, Körfez Krizi, dot.com Krizi, 11 Eylül, Irak Savaşı gibi bir sürü zorlu yamacı aşmayı başardıktan sonra bir tanesiyle daha uğraşmaya kalan ömrünü heba etmenin mantıklı olmadığını anlayıp köşesine çekilmişti.
Ne olursa olsun önündekilerden hiç birine nasip olmadığı gibi kendinden sonra da hiç kimseye nasip olması kolay kolay mümkün olmayan bir tecrübe ve şöhret makamına ulaşmıştı. Efsane olarak kayıtlara geçmişti.
Halk, iş dünyası ve piyasalar onca alevli tartışma ve eleştiriye rağmen her zaman onun sözüne itibar etmiş ve kararlarına bir şekilde saygı duymuştu.
Greenspan’a böylesine müthiş bir kariyer yaşatan iki temel kaynak güç vardı. Birincisi son derede soğuk kanlılıkla kullandığı iletişim yeteneği ikincisi ise kendisine özel, çok meraklısı olduğu detaylı veri inceleme ve anlamlandırma yöntemiydi.
Birincisi işinin çevresindeki aktörleri yönetmeyi ikincisi ise en doğru verilerle en iyi ölçümleri gerçekleştirmesi suretiyle etkili planlar yapmasını, hatasız yol haritaları oluşturmasını sağlamıştı.
Yani doğru verilerle doğru çıkarımları yapabilen, etkili planlar ortaya koyabilen, doğru iletişim kanallarını oluşturarak da planlarının önündeki engelleri ortadan kaldırabilen, ani gelişmelerin oluşturduğu zor durumlarda planlarını koruyabilen ya da kontrolü elinde tutabileceği yeni planlar yapabilen bir liderdi.
Bu iki yetenek onu zirveye taşımıştı. Hem Cumhuriyetçilerle hem de Demokratlarla, ABD ekonomisinin en belalı zaman aralığında uyumla çalışmayı başarmıştı. Üzerinde faiz indirimi baskılarının da faiz artışı eleştirilerinin de yükünü senelerce taşımış, ne olursa olsun her defasında kendi planını uygulamaya sokmuştu.
Peki biz de işler nasıl yürüyor? Böylesine güçlü iletişimli, doğru verilerle çalışmak için can atan ve diplomatik yeteneğiyle tüm odakları bir şekilde planının küçük ya da büyük bir parçası haline getirebilen kimseler var mı ekranlarda?
Halkla iletişimde sürekli sınıfta kalınıyor. Siyasilerle ekonomi iletişiminde ardı ardına hata yapılıyor. Bu arada yabancılarla iletişim ise ne hikmetse en iyi olduğumuz alan….
Artık gerçekten kafamız karışıyor.
Bir ülkede halkla helalleşip kolkola girilmeden, omuz omuza gelemeden enflasyonla mücadele mümkün değildir. Önce halkı ikna gerekir. Çünkü bu işten en büyük zararı gören ve netice itibariyle de faturayı ödeyen halk olacaktır. Halkı bu faturayı ödemeye iknanın yolu da kamuda tasarruftan ve ihtiyaçların yükünün adil bölüşülmesinden (adil vergi) geçer. Bu ikisinden biri dahi eksik olsa o başarı gelmez.
Biz ikisini de beceremiyoruz bir türlü!
Allah sonumuzu hayır etsin…