HAYATIMIZDA DEĞİŞEN NE?

Abone Ol

Yaş ortanın üzerine birazcık çıkınca fark ediyor insan. Hayata nasıl başladıysanız öyle bitiyor. Çok uzun bir süre zannettiğimiz hayat çizgisi basit bir enstantaneden ibaret. Yaşıyoruz ve bitiyor. Hepimiz aynı değiliz. Birbirimizin günah veya sevap hanelerini doldurmak için yaşamıyor muyuz? Bazı alışkanlıkları değişmeye, değiştirmeye çalışmak da beyhude kalıyor.

Kimimiz için doğru sayılan davranış biçimleri, kimileri için bir fanteziden öte gitmiyor. Herkes hayatındaki boşlukları farklı biçimlerde dolduruyor. Kimileri ilkelerini ön plana çıkardığını zannederken hesaplarının peşinde koştuğunu unutuyor. Kimse açık ve samimi değil. Herkes bir hesabın peşinde. Hem de gizliden gizliye.

Herkesin güzeli, doğruyu yaptığı bir dünyayı hayal edebiliyor musunuz? Ütopyadan da öte bir şey aslında. Yaradılışa zaten aykırı değil mi? Bedel ödeme konusunda samimi olan kazanıyor. Doğru yaptığına inanan, yanılsa bile pişmanlık duymuyor.

Hesapsızca bir hayat yaşamanın bedeli inanın çok ağır değil. Bilakis küçük hesapları bile ödemekte ne kadar zorlandığınızı bir hatırlayın. Açık olan her şeye rağmen kaybetmiyor. Aleyhinize kullanılacağını bile bile şeffaf davranmak sizi değil, karşınızdakini zor durumda bırakıyor.

Hatalarınızla (kime veya neye göre hata veya değil) yüzleşmek sizi yormaz, bilakis yeniler. Her şeyinizi paylaştığınız insanlarla bile paylaşmadığınız birçok şeyin siz bile farkında değilsinizdir. Önemli olan neyi, kiminle, nereye kadar paylaştığınızdır.

İnsan hayatında sır diye bir şey yoktur aslında. Bilgiye elbet birileri ortak olacaktır. Bildiğimiz ve bilmediğiniz. Eğer aşıksanız maşukun kimliği hiç önemli değildir. Hayata aşkla başladığınızı hatırladığınızda, aşka küçük bir ara verdiğinizi anlarsınız.

İşte öyle bir şey… Kaçış yok; kurtulmak ne mümkün! Hislerinize ayna tutacak birisi ansızın çıkıverir karşınıza işte o zaman… İftardan sonra her gün biraz okumaya çalışıyorum. Bugünlerde elime geçirdiğim Necip Fazıl Kısakürek’in kitabından bir şiir tam bugünkü yazımıza denk geliyor.

AZGIN DENİZ

Hangi hissin parmağı dokundu ki, derine,

Düştü bir gizli alev salkımı içerine?

Hangi kâbus bastı ki, seni uykularında,

Birdenbire cehennem kaynadı sularında?

Örtüldü baştan başa tenin beyaz bir terle,

Duman duman yayılan incecik köpüklerle.

Hangi dert kaldı, söyle, bağrına üşüşmeyen,

Hangi ölüm şarkısı, bu dilinden düşmeyen?

Hangi öfkeyle yüzün, böyle karıştı yer yer,

Sana yan mı baktılar, bir şey mi söylediler?

Bir şey dinleme artık, artık bir şey dinleme!

Çağır, bütün günahkâr ruhları cehenneme!

Karşına, sahil, kaya, insan kim çıkarsa vur!

Vur başına, âlemde, kör, sağır, ne varsa vur!

Sal her taraftan, dağdan, gökten, pencereden sal!

Nihayet kala kala dünyada tek kişi kal!

Evet sevgili dostlar; dünyada tek kişi kalsak bile değişen bir şeyin olmayacağını iyi anlamak gerekir. Amma öyle anlar vardır ki tarih değiştirir. İşte bu anlardan biri de 18 Mart Çanakkale Zaferi’dir. Dün “Çanakkale Zaferi”mizin 110’uncu yıldönümüydü. Bundan bir asır önce kahraman ecdadımız, bütün dünyaya “Çanakkale Geçilmez” diye haykırdı.

Müslümanların haysiyet ve onurunu müdafaa etti. Mabetlerimize namahrem eli değdirtmedi. Şehadetleri dinimizin temeli olan ezanlarımızın susturulmasına müsaade etmedi.

Onlar, imanlarıyla, cesaretleriyle, fedakârlıklarıyla, Allah’ın inayet ve yardımıyla büyük bir zafer kazandılar. Bugün bize düşen Çanakkale ruhunu her daim canlı tutmak ve gelecek nesillerimize de aktarmaktır.

Bu vesileyle başta Çanakkale şehitlerimiz olmak üzere bütün şehitlerimize, ebedi âleme göç eden gazilerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

{ "vars": { "account": "G-2WKLC3DMKW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }