“Her şey için yeni bir yarın olabilir ama bizim için yeni bir yarın yok” demişti...

Oysa yarınlar herkes içindi, neden böyle karamsar bir cümle kurmuştu ki? İflah olmayan bir acıyı sadece yüreğinde taşımıyor gözlerinde de taşıyordu. Yorgun bakışlarıyla denizin dibine dalıp dalıp çıkıyordu. Öyle bir çıkış ki en dipten çıkmak için resmen çırpınıyordu. 

***

Bir başına şehrin kalbine oturmuş alnına yazılan yazıları silip silip en baştan tekrar yazıyordu...  Yazdıkları sildiklerinden farklı değildi ama yine de yeni cümleler kurarak keskin bir bıçakla umuda yeni bir çizik atıyordu. Attığı her çizikle yarasına tuz basıyor, o dimdik duran bedeninin altında acı çeken ruhunu acısıyla terbiye etmeye çalışıyordu.

***

Usulca yanına yaklaşıp “Nasılsınız”? demek geçti içimden.  Adım adım yanına doğru giderken konuşmalarına şahit oldum. Sessizce arkasına geçtim ve nefesimi tutarak konuşmasına kulak verdim.

“Sabret, lütfen biraz daha sabret... Diren, biraz daha diren... Benden öte bir sen var içinde, daha fazla ona eziyet etme. Bu hayatı bana dar ettin hiç değilse ona bari hayatı zindan etme. Çok mu dertlendin; vur, kır, parçala, bağır, çağır söv bana ama içindeki diğer yarıma dokunma! Rica ederim o diğer yarımı da hayata küstürme. Beni de kendi peşinden sürükleme.

***

Yaşadığım yıllar boyunca öğrendiğim bir şey var ki, o da birilerine illa ki yazık oluyor. O biri illa ki karanlığın içinde herkesten gizlediği gerçeğini görür. Yüzünü güldürmeyen alın yazını sil baştan yeniden yazmaktan vazgeç artık. Düzeltme, silme, onarma, oldurmaya çalışma bırak öylece kalsın. Çaresi olmayana çare arama. Sahibi olmadığını sahiplenmek için dört elle sarılma. Ruhunu bir sal gitsin bu işkenceyi kendine yapma. 

***

Okyanusun dibine batmak için kendini böylesine salma. Bir masalın kahramanı olmak zorunda değilsin. Bir şehrin kalbi olmak zorunda da değilsin. İlle de birine bir şey olacaksan, bir mevsimin baharı ol mesela... 

Ya da ne bileyim bir kuşun kanadı ol. Rengarenk çiçekler kokusuyla baharın gelişini müjdelerken gökyüzüne uçan kuşlarla selam gönder örselenmiş ruhuna. Hem böylelikle iyileşir ruhun, iyi gelirsin kendine...”

***

Bir an bir sessizlik oldu. O sessizliği bozan kadının kederli iç çekişiydi. İnanılır gibi değildi, kadın kendi kalbiyle konuşuyormuş meğer... Uçurumun kenarındaki çiçeklere dokumazsınız. Şimdi uçurumun kenarında oturan kadın kendi eliyle çiçeklere dokunmaya çalışıyordu. 

***

Kendiyle sohbeti öyle güzeldi ki, içten içe kadına mırıldandım, “Her şey için yeni bir yarın olabilir ama bizim için yeni bir yarın yok” demişti.

SON SÖZ

Şimdi bugünü yaşama zamanı. Şimdi, şu an kendini var etme zamanı... Alın yazında yazılanlarını değiştirmek, yenisini yazmak yerine tüm cesaretinle yarım bıraktıklarını tamamlama zamanı... Yarını değil bugünü yaşamak için ayağa kalkma zamanı…