Kaybettiren / kazandıran nedenler!

Kıymetli okur, seçim dönemlerinde siyasal kampanya yönetimi açısından kitle iletişim vasıtaları birer araçtır.

Abone Ol

Yani siyasi partiler; programlarını, vaatlerini seçmene ulaştırmak için iletişim vasıtalarını bir araç olarak kullanır.

Geçen seçim, televizyon, radyo, gazete gibi gelenekselleşen kitle iletişim araçlarının yanında sosyal medyanın da en yoğun kullanıldığı dönem oldu.

Geniş kitlelere ulaşma hissiyatı açısından sosyal medya, bir takım istatistiki verilerle kendine dair inancı pekiştirse de bu yanılsamanın hayatın gerçekliğinde yeri olmadığı seçim sonuçlarıyla anlaşıldı.

Siyasal iletişim sürecinin ana esası olan ‘ikna’ unsurunun yalnızca sosyal medyayla sağlanamayacağı anlaşıldı.

Sosyal medyanın siyasetin ve siyasetçinin saygınlığına verdiği zarar ortadayken topyekun siyasetin başlı başına sosyal medyanın bir aracı haline gelmesi vahimdir!

Yani düne kadar kitle iletişim vasıtalarını araç olarak kullanan siyaset, bugün kitle iletişim vasıtalarının bir aracına dönüşmüş durumdadır.

Öyle ki bu seçimde siyasetin kampanyasından çok kampanyanın siyaseti ile karşılaştık.

Muharrem İnce’ye yapılan itibar suikastı, kampanyanın siyasetine bir örnektir.

Bilhassa muhalefetin kendini kampanyaya göre konumlandıran yaklaşımı, seçimi kaybetmelerinin asıl nedenidir.

Kampanya siyaseti ile siyasetçi yapmacık bir senaryoda rol kesen bir aktöre dönüştürüldü.

Bilumum reklamcı, PR’cı, iletişimci, uzman, deha, duayen, bir takım pazarlama oyunlarıyla halkı deli gömleği giymeye ikna edebileceğini sandı!

Hayaller suya düştü! Artık kalpler kırık...

Şimdi yeniden aynı fasit dairedeler!

Milleti hor gören, suçlayan, aşağılayan ve öteki sayan sözler, çoktan ayyuka çıktı...

Halkına yabancı kalanlar, yine aynı hazin sonuçla yüzleşti.

***

Siyasette kazandıran halka ulaşabilmektir.

Peki, halka nasıl ulaşılır?

Halka kendi dertlerinizi dayatarak ulaşamazsınız!

Lider Haber Televizyonunda hafta içi her gün Güne Dair adlı programı yaparken söylüyordum.

Demokrasi, özgürlük, hak, hukuk gibi kavramlar üzerinden kendinize bir dert yaratıp halkın da bu dertleri sahiplenmesini bekleyemezsiniz.

Halkın seçtiği yeni hükumet sistemine ucube deyip halkı bir başka çok ortaklı ucubeye ikna edemezsiniz.

21 yıldır demokratik yollardan seçimle ve sandıkla iktidar olan kişiye diktatör diyerek halkı demokrasiye ikna edemezsiniz.

Binlerce vatandaşın ölümüne neden olmuş terör örgütünün içerideki temsilcilerine özgürlük isteyerek halkı adalete ikna edemezsiniz.

Batı’dan aferin bekleyerek seçmeni, özgürlüğe ikna edemezsiniz...

Türk milliyetçiliğini yadsıyıp, Kürt milliyetçiliği postundaki terör propagandası ile vatandaşta ikna kuramazsınız.

Gördük ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çoğunluğu, başka bir derdi sahipleniyor.

Özgüven inşa etmek istiyor. Dünyaya meydan okumak. Yeniden büyük bir devlete sahip olmak. Emperyalist ve kapitalist baskıdan kurtulmak. Dünya mazlumlarına el uzatmak. Türklüğü ve İslam’ı yüceltmek istiyor.

Batı’dan ithal dertler, kimin umurunda!

Kısaca siyasetçi halkına yabancı kalmamalı...

Sosyal medyada ilgi çekeceğim diye kendini adeta bir çizgi film karakterine dönüştürmemeli...

Siyasetin saygın, ciddi ve çok çalışmayı gerektiren bir iş olduğu unutulmamalı...

***

Kıymetli okur, artık hiçbir şüphe yok ki 28 Mayıs’ta sandıktan önde çıkacak isim Erdoğan olacak.

Sonrasında beklentilerimiz:

Ülkedeki neoliberal işgalin son bulmasıdır. Devletin stratejik alanlardaki varlığını genişletmesidir.

Kültür emperyalizminin hayatın her pratiğine yer etmiş kuşatmasının kırılmasıdır.

Piyasacı yaklaşımların neden olduğu sosyokültürel ve sosyoekonomik tahribatın önüne geçilmesi ve sınırların yeniden çizilmesidir.

Dünya kamuoyunun totaliter ve baskıcı bulduğu hükumet sistemimizi, daha net anlaşılır kılacak bir revizyondur.

Bürokratik oligarşinin tam anlamıyla alt edilmesidir.

Refahın tabana yayılması, fırsat eşitliğinin pekiştirilmesidir.

Vatandaşın, aidiyet ve adalet hissinin güçlendirilmesidir.

Şimdi beklentimiz tarafların ortadan kaldırılmasıdır.

Kültür, sanat ve fikir hayatında baskın atmosfer haline gelen siyasi ayrışmanın son bulması için hoşgörü ve saygı ikliminin tesis edilmesidir.

19 Mayıs’ta kurucu felsefeyi ve Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü hakkıyla anmaktır...

Aklı selime çağrı yapanlar, toplumun aklı selimini temsil yetkisini eline alanlardan en büyük beklentimiz 29 Ekim’i bir ve bütün bir Türkiye olarak doyasıya kutlamaktır.

Saygıyla...

{ "vars": { "account": "G-2WKLC3DMKW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }