Her toplum, kendine özgü bir kültür anlayışı içerisinde yaşar. Bu kültür anlayışı o toplumun inanç ve törelerini de kapsar. Kültürün dayattığı inançla ilgili davranış biçimleri, zamanla gelenek ve göreneklere dönüşmüştür. Toplumların yaşamlarında etkili olan inanç ve uygulamalar, tarihsel süreç içinde milletlerin yaşadığı çevreden veya coğrafyadan da etkilenir tabi ki.
***
Başka bir deyişle; bir yörede inanış ve uygulamaların biçimlenmesinde “çevre”nin de büyük etkisi vardır. Büyük bir hızla küreselleşen dünyada halk, bilimsel ürünler, sonraları ortaya çıkan sınırlar veya kültürel gelişmelerin etkilerine karşı durarak, milli özelliklerini korumak suretiyle varlıklarını sürdürürler. Tıpkı bugünkü yazımızın içeriğini oluşturacak, geçmişten bugüne devam eden mezar başına tahta ya da ağaç dikme geleneği gibi.
***
Kültür, bir toplumun tarihî mirasından gelen ve zamanla değişerek günümüze uyum sağlayan duyguları, düşünceleri ve hayat tarzlarını ifade eder. Kültürü besleyen unsurlardan biri de motiflerdir. Türk kültüründe derin anlamlar taşıyan unsurlardan biri de ağaç motifidir.
İslâmiyet öncesinden bugüne ağaç motifinin günlük hayatın anlamlandırılmasında önemli bir rol oynadığı görülür. Şüphesiz bunun nedeni olarak ağacın devamlı, yeniden dirilen bir varlık sıfatıyla yaşamın ve ölümsüzlüğün sembolü olmasından kaynaklanır.
***
Eski Türk inanç sistemine göre, ağaç yapısı nedeniyle gök, yer, yeraltı yani üç dünya arasında iletişim kuran önemli bir varlık olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte her mevsim gövdesinin ve dallarının yenilenmesiyle de yaşamın ve ölümsüzlüğün sembolü olmuştur. Bunun için eskiden olduğu gibi günümüzde de Anadolu'da mezarların ağaç altına yapıldığı, yahut mezarlara ağaç dikilmesi geleneği sürmektedir.
***
Çünkü kutsal olan ağacın yeraltını ve gökyüzünü birbirine bağladığı, bu sayede ölen kişinin ruhunun gökyüzüne ulaştığına inanılmıştır. Bu tasavvur, ağaca metafiziksel değerler atfedilmesine neden olur. Özellikle ölüm sonrası ahiret inancının olduğu topluluklarda, ağaç yer altından yeryüzüne açılan bir kapı olarak kabul edilir.
***
Görüyoruz ki, Eski Türk kültüründeki Şamanist unsurlar, farklı dinler altına girmiş tüm Türk toplumlarının ölüm anlayışında olduğu gibi günümüz Anadolu ölüm anlayışında da belirgin bir biçimde devam etmektedir.
Her zaman söylediğimiz gibi, Türk kültürü bir hazinedir; Sibirya’dan Balkanlar’a, Yemen’den Hindistan’a çok geniş bir coğrafyada üretilen, uzun bir tarihten süzülerek bugüne gelen bir hazine… Bu hazine, milletin hafızasında, belleğinde her daim yaşamakta.
***
Sonuç olarak halk kültürümüz, kadim medeniyetimizin mirasıdır ve geçmişi geleceğe bağlayan çok güçlü bir bağdır. Bu miras dünyanın bir başka ülkesinde rastlanmayacak ölçüde zengin, çeşitli ve renklidir.
SON SÖZ
Dünya üzerinde bu genişlikte bir coğrafya üzerinde hareket eden ve bu uzunlukta bir tarihsel birikime sahip olan çok az sayıda millet vardır.