Milletçe, cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının ilk senesinde en çok bu soruya yanıt aramalıyız: Ne yapmak istiyoruz?
Geride kalan bir asırda yaşadığımız sınamalar, ödediğimiz bedeller ve edindiğimiz tecrübeler, bize ikinci yüzyıla daha hazırlıklı olmayı vaaz ediyor.
Bölünme, işgale uğrama, tarihten silinme, esir bir topluma dönüşme, kimliğini ve kültürünü kaybetme, kastlara ayrılma, bayraksız ve devletsiz kalma risk ve tehditleri bugün de karşımızda duruyor.
Bu gerçeklikleri gören ve kabul edenler için birtakım ödevler bulunuyor.
Siyasetten iş dünyasına, akademiden sivil topluma, sanat camiasından işçi kesimine kadar toplumun her katmanına sorumluluklar düşüyor.
Elbette içimizde mevzu bahis hakikati, görmeyen ve reddedenler de var. İşte bu sebepten ‘Ne yapmak istiyoruz?’ sorusuna hepimizi eşitleyen cevaplar bulmalıyız.
Bunlar öyle cevaplar olmalı ki yalnızca bireysel yükseliş ve kurtuluşa değil milletçe topyekûn bir ilerlemeye; ülkece kalkınmaya ve gelişime hizmet etmelidir. Gençlerimizi bir hedefe yönelten nitelikte olmalıdır.
Temeli, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak 85 milyonun her bir ferdini, vatanın bölünmez bütünlüğünü savunma görevinde birleştirmek olmalıdır.
Ardından vatandaşlık ödevi gereğince yükümlülüklerin yadsınmadığı, refahın ve kalkınmanın güvencesi olarak cumhuriyeti ve demokrasimizi yücelten anlayış bütünlüğü tesis edilmelidir.
Etnisite, ideoloji, inanç gibi ‘lokal bağların’ toplumsal ayrışmadan ziyade değerleriyle ele alınıp birlikte yaşama kültürünü ve köklü kurumsal geleneği yeniden inşa etmeye vesile kılınması unutulmamalıdır.
Çeşitliliği bir zenginlik olarak addeden yaklaşım muhafaza edilmeli, yabancılaşma ve yok oluşa neden olan kültür emperyalizminin vahşi yöntemleriyle mücadele edilmelidir.
Asgari müştereklerde toplumsal bir oydaşmayı amaçlaması gereken cevaplarımız, aynı zamanda reformlar içermeli ve insan temelli yeni bir ideali evrensel bağışa dönüştürmelidir.
Bu bağlamda karamsar, kompleksi ve saldırgan olmanın gereği yoktur. Emin olunuz ki kadim medeniyetimiz, bu toplumsal yükselmeyi sağlayacak kodlara sahiptir.
Yeter ki aklı ve vicdanı, insanın en tepede olduğu bir hiyerarşi çizgisinde çalıştıralım. Yeter ki adalet ve aidiyet yelkenini besleyen rüzgarların rotasında yol alalım. Dünden bugüne gördük ki hiyerarşik dizilimde insanın üstünde tuttuğumuz her kavram, bizi küçülttü.
Şayet kitlesel anlamda gündelik kaygılara kapılmaya, bireysel olarak hak kavramını kendiyle sınırlamaya devam edersek sonumuz savrulma ve nihayetinde alabora olmaktır.
Bilmeliyiz ki bu netice, hiçbir kesim için bir varoluşa dönüşmeyecek aksine ufak parçalara ayrılanları, büyük avcılar için kolay lokma haline getirecektir.
İşte bu dehşetengiz noktaya düşmemek adına her birimiz, ne yapmak istediğimize karar vererek fikir ve eylem birliğini sağlamaya çalışmalıyız.
İkinci yüzyılın ilk senesini belki de bu yönleriyle düşünme yılı olarak görmeliyiz. Düşünmek için ihtiyacımız olan ilk adım, koşulsuz okumaktır.
O büyük makinenin çarklarını bilginin gücüyle çevirerek umudu öğüten değil umudu üreten bir çalışma disiplininde olmalıyız.
Tüm bu çerçevede ‘yeni yıl’ denilen 2024’ün hepimiz için bolca okuduğumuz, düşündüğümüz, çalışıp ürettiğimiz bir sene olmasını dilerim.
Saygıyla…