Örgütlü kötülük

Abone Ol

Güzel ülkemizde terörün her türlüsüne şahit olduk, oluyoruz. Sanmayınız ki terör yalnızca sınırlarımız ötesine yuvalanmış ve alçak pusularla saldırıyor. Terör, şehirlerde de örgütlü ve sivil halde türlü kötücül faaliyetlere imza atıyor.

Örneğin terör, kimsenin motosiklet kullanmadığı mahallelerin sessiz ve sakin sokaklarında gece 23.00 ile 01.00 arasında egzoz patlatarak gürültü yapıyor ve evinde uyku halindeki insanların huzurunu baltalıyor.

Yine terör, evinizin önüne gelip arabasının teybini hoparlör patlatırcasına yüksek seste açıp alkol alıyor yetmiyor ulu ortada evinize baka baka hacet gideriyor. Sizi belaya çağırıyor.

Bunlarla da bitmiyor! Terör, trafiği de sabote ediyor. Kentin en yoğun noktalarında kritik saatlerde ne oluyorsa bir anda araba yolda kalıyor. Olmayacak yerde ufak bir tampon temasıyla başlayan kaza süsü, yolu kilitliyor ve sürücüleri çileye gark ediyor.

Terör, ticarete de kumpaslar kuruyor. Hedefe konan işletmelere yönelik organize bir tuzak kuruluyor. Kasti ve talimatla ilerleyen işlemler neticesinde şirketler, iflasa sürükleniyor. Ayrıca bazı şirketler, terörün talimatıyla çalışanlarının ihanetine bile maruz bırakılabiliyor.

Terör, kurşun sıkmayı da şehirlerde bomba patlatmayı da şehrin huzuru ve güvenliğini tehdit edecek ufak tefek sayılan ve tesadüfi görünen eylemleri de ortak hedefin bir planı görüyor, görevlendirme ve çözümleme yapıyor.

Eğitimde de sağlıkta da camide de terör, çok farklı yöntemlerle hem çalışanların hem de vatandaşın keyfini kaçıracak ve inancını kıracak saldırılar gerçekleştiriyor. Kamuya da sızan terör, saatini bekleyen bir bomba gibi pusuda bekliyor.

İster kabul edin ister etmeyin! Bunlar; belgelere, araştırmalara ve davalara konu edilmiş derecede gerçektir. Örnekleri dün olduğu gibi bugün de görmek isteyen herkesçe açık ve net olarak bilinmektedir.

Ülkemizde bugün ‘sonuçları itibarıyla’ toplumu olumsuz etkileyen ve kurumları yıpratan eylemlerin hiçbiri masum değildir. Aksine planlı, arkasında karanlık bir elin veya çıkar odağının bulunduğu eylemlerdir. Ayrıca tüm siyasetini bu kirli oyunlar üzerine kuranlar da bulunmakta ve bilinmektedir.

Bazılarınca ‘tarafsızlık’ veya ‘özgürlük’ kisvesi adı altında sergilenen ve kimilerine bu şekliyle yutturulan basın temsili de esasen bir taşeronluktan ibarettir. Bazen bilerek ya da bilmeyerek o basın da örgütlü kötülüğün oyuncağı olmaktadır. Hizmet ettiği çıkar odağının sağladığı konforla çapsızlığına bakmadan ahkam kesmenin hazzını dibine kadar yaşar, yaşamaktadır.

İşte bu minvalde basının asıl görevi, her eylem ve durumda hakikate sadık kalmaktır. Basın, kamuoyunu aydınlatma vazifesini, kamuoyunu maniple etmeye dönüştürmemelidir. Bir okuyucu olarak vatandaş da bunun ayrımını yapabilecek düzeyde şüpheci olmalıdır.

Her duyduğunu gerçek sanan, sosyal medyada karşısına çıkan her söz ve bilgiyi olduğu gibi kabul eden insan tipinin ne topluma ne kente ne de ülkeye faydasından bahsedilebilir. Bu haldeki bir birey, kullanışlı aparat veya bir başka deyişle mankurtlaştırılmaya müsait bir kişiliktir. Emin olunuz ki bu tipler, toplum içinde eğitimli veya eğitimsiz fark etmeksizin her kesimden çıkabilmektedir.

***

Bu bağlamdan sıyrılarak yazının kalanında kent kamuoyunun güncel konusuna gelelim.

Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, dün Zafer Mahallesi’ndeki belediye binası encümen salonunda bir basın toplantısı düzenledi.

Toplantının gündemi, son günlerde BUSKİ ile ilgili kamuoyuna yansıyan yolsuzluk iddialarıydı.

Olayın kendisini ve AK Parti’yi hedefe koyan bir karalama kampanyasına dönüştüğünü vurgulayan Başkan Aktaş, şu yanıtı verdi: Öncelikle şunu belirteyim ki kimse Alinur Aktaş ismini yolsuzlukla yan yana getiremez. Hem siyasetimi hem öncesinde ticaretimi doğruluk ve dürüstlük temelleri üzerine kurdum. 20 yıllık belediye başkanlığı dönemimde bırakın yolsuzluğu, bir kuruşun dahi israf edilmesine göz yummadım. Bu konu üzerinden siyaset devşirmeye çalışanlara, üzerimize bir elbise giydirmek isteyenlere şunu söylemek istiyorum: Çabalarınız nafile! O elbiseler bizim üzerimize oturmaz, eğreti durur…

BUSKİ’de nitelikli bir zimmet suçu işlendiğini açıklayan Başkan Aktaş, şu ifadeleri kullandı: Yapılan ilk tahkikat neticesinde olayın nitelikli zimmet suçu olduğunu anladık ve hemen vakit geçirmeksizin adli makamlara suç duyurusunda bulunduk. Yani olayı öğrenmemiz, idari soruşturma başlatmamız ve adli makamlara intikal ettirmemiz toplam 2 gün sürmüş. Bu tür konular soruşturmanın selameti, suç ve suçluların belirlenmesi, delillerin sağlıklı bir şekilde ortaya çıkarılması amacıyla oldukça hassas ve titiz bir biçimde yürütülür. Bu nedenle belli bir süre soruşturmanın, bırakın kamuoyuna ilan edilmesini, kurum içinde dahi gizlilikle yürütülmesi gerekir. Gece sabahlara kadar çalışma yaptık. Aynı şekilde adli makamlarla iş birliği ve yüksek koordinasyon içerisinde tüm süreç takip edilmektedir. Bazı kendini bilmezler tarafından ortaya atılan iddialarda rakam 150 milyonla başladı, 400-500 milyona kadar çıktı. Bir kere böyle bir meblağ yok. Gerçi hırsızlığın 10 lirası da 10 milyon lirası da birdir. 'Belediye olayların üstünü örtüyor', 'Gerekli denetimleri yapmıyor' gibi söylemler tamamen gerçek dışıdır. İftiradır, karalama kampanyasıdır. Devlet aklıyla iş yapıyoruz. Devlet aklı basiret ve feraset gerektirir. Gizli yürümesi gereken işler vardır. Belediye olayların üstünü örtmüyor, aksine ucu nereye varacak olursa olsun büyük bir cesaretle üstüne gidiyor…

Sayıştay denetiminden geçecek derecede ve şeytanın aklına gelmeyecek bir dolandırıcılıkla karşı karşıya olduklarını belirten Başkan Aktaş, şu bilgileri paylaştı: Zaman zaman mülkiye müfettişleri ve mahalli idare kontrolleri çeşitli konular ile ilgili incelemeler yapar. Kendi teftiş kurulumuz ve iç denetim birimimiz rutin denetim yaparlar. Denetim ve incelemeler sonucunda belirlenen her olumsuzluğun üzerine gitmiş ve gereğini yapmışızdır. Şimdi bu olayda kurum ve firmalar adına sahte imza ve kaşelerle, sahte evraklar düzenlenerek sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçu işlenmiş. Sorumluları kim olursa olsun haklarında hem adli hem idari tüm yaptırımlar uygulanacaktır. Bundan hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın. Olayın adli makamlara iletilmesi ile birlikte sorumluluğu olduğu düşünülen kişiler hakkında hem yurt dışına çıkış yasağı hem de mal varlıkları üzerine ihtiyati tedbir kararları uygulanmış, ardından geçtiğimiz günlerde savcılıkça şüpheliler hakkında gözaltı işlemi yapılmıştır. 3 tanesi belediye personeli, diğerleri dışarıdan. Belediyede çalışanlardan 1’i faillerinden, 2’si ise imzası olduğu için sorumluluğu var. Olayın tüm yönleri ile açığa çıkartılması ve oluşan kamu zararının giderilmesi için ilgili tüm merciler gerekli çalışmaları yapmaktadırlar.

Başkan Aktaş, resmî açıklamayı şu sözlerle tamamladı: Başta da söylediğim gibi kamu kaynaklarını beytülmal olarak gören, üzerinde tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu bilen, yolsuzlukla ve haksızlıkla mücadeleyi temel şiar edinen bir geleneğe sahibiz. Bugün bu anlayışın bir yansıması olarak Bursa Büyükşehir Belediyesi bütçesi, mali tabloları, yatırımları, eserleri ve projeleri ile Türkiye’nin en güçlü ve en başarılı belediyelerinden biri olmuştur. Türkiye’de yerel yönetimlerde ilk olarak uygulamaya geçirilen ve herkese örnek gösterilen yalın belediyecilik politikasıyla kaynaklarını doğru ve verimli bir şekilde yöneten, israfı önleyen, hizmet kalitesini gün geçtikçe arttıran bir belediyeyiz. Koskoca bir kurumu karalamanın, olmayan olayları varmış gibi göstererek hareket etmenin bu şehre kazandıracağı bir şey yok. Olayı, seçim sürecinde şahsımı ve kurumumu zedeleyen hale dönüştüren çalışmaları kınıyorum.

Toplantıda hem Başkan Alinur Aktaş hem de Genel Sekreter Ulaş Akhan, yargıya intikal eden olayla ilgili soruşturmanın selameti açısından hassas davranılması gerektiğinin özellikle altını çizerek soru cevap bölümünde bu nüansa dikkat edilmesine vurgu yapıldı.

***

Başkan Aktaş’ın açıklamaları ve verdiği cevaplardan görüyoruz ki bu olayı da davayı da gizleme çabası yok, aksine kararlılıkla üstüne gitme iradesini beyan etti.

Sayın Aktaş, bu olayın kendisiyle uzaktan yakından hiçbir bağıntısı olmadığından ve kendisini yıpratmaya yönelik bir siyasi argüman olarak kullanıldığından son derece emin.

Suç belli, suçu işleyen belli… Suçu ve suçluyu tespit edip yargı sürecini başlatan belli… Öyleyse bu neyin yaygarası! Bir kurumda bir çalışan, nefsine yenilmiş veya şeytana uyarak yetim hakkı yemiş. Ama yakayı nihayetinde ele vermiş. Gereken müdahale yapılmış! Bu duruma mevcut gerçekliğiyle bakmayıp siyasi bir argümana dönüştürmek acizliktir!

Olayı münferit bir suç olarak değil de toptancı bir yaklaşımla herkesi zan altında bırakacak derecede siyasi istismara çevirmek örgütlü kötülükle iş birliğinin ifşasıdır.

Şayet öyle bakacaksak tam da adaylık süreci belirsizliğini korurken bu tezgâhı kim kurdu? Acaba bugün olayı siyasi bir ranta dönüştürmeye çalışanlar ile bu suça karışan 9 kişi arasında bir bağ var mı?

20 yıldır BUSKİ’de çalışan 40’lı yaşların ikinci yarısındaki kadın zanlı, kurumda sicili temiz ve güvenilir biri olarak tanınırken acaba nasıl oldu da bu suçu işledi?

Elbette soruşturmanın derinliğinde bu sorular da yanıt bulur.

Hani bir söz var; ‘ele verir talkımı kendi yutar salkımı!’

Aslında Sayın Aktaş, siyaseten olayla ilgili yapılan tezvirata en iyi yanıtı verdi: Benim, belediyeden fonladığım aile vakfım yok! Ya da arazi kapattığım kooperatifim!..

Saygıyla…

{ "vars": { "account": "G-2WKLC3DMKW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }