RAMAZANLIK YAZI SEZONUNU AÇTIM!

Abone Ol

Başlığa bakıp da “Yazı yazmanın sezonu mu olurmuş?” diye sormayın. Pek tabi olur. Her gün yaşanan olumsuzlukları, siyaseti, kavgaları, aşk meşk işlerini yazmaktan yoruluyor insan.

Hani insanlar yaz sezonu gelince tatile çıkıyor ya işte bunun gibi bir şey. Bende Ramazan ayı süresince DİLİMİ tatile çıkarıyor, parmaklarımı inzivaya çekiyorum. Tabi bu hiç yazmayacağım anlamına gelmemeli!

Evet, cumartesi günü “11 Ayın Sultanı” mübarek Ramazan ayını karşıladık. Allah kabul ederse bugün üçüncü orucumuzu tutuyoruz. Lakin mübarek ayla birlikte lasik sorunlar nüksetti.

Ramazan ayının girmesiyle birlikte birçok ilde olduğu gibi Antalya’mıza da akın akın gelmeye devam ediyorlar. Kimden bahsettiğim aslında çok açık.

Kimdir bu profesyonel duygu sömürücüleri? Dilenciler! Tamam dinimizde sadaka vermenin sevabı büyük ama gerçekten ihtiyacı olana vermeli.
Her Ramazan ayında dilenmek üzere başka şehirlerden de otobüsler dolusu dilenciler gelir Antalya’ya. Dilencilik, bir sektöre dönüşmüş artık.
Antalya Emniyet Müdürlüğü ve Büyükşehir Belediyesi Zabıta Müdürlüğü önlemler almalarına rağmen, bu Ramazanda da kim bilir kaç otobüs geldiler…
Vallahi bunlar bu ay boyunca tam vardiya çalışacaklar gibi görünüyorlar. Bu benim izlenimim. Çocuklar yollarda ve kavşaklarda dilenecek, kadınlar hastane önleri, babaları da cami avlularında. Umarım çalışmalar artırılır ve profesyonel duygu sömürücüleri kentten uzaklaştırılır.

---------------

ÇAYKOLİKMİŞİM

Ramazanla ilgili yazmışken bir de kendimle -yani benim gibilerle- ilgili küçük bir anekdot yazmak istedim. Bu Ramazan ayında, şunu bir kez daha anladım ki, ben çaykolikmişim! Resmen bağımlılık yapmış bende...

Gün boyunca ne yemek ne su aradığım tek şey çay! Çay içmeden kendime gelemiyor, kafayı toplayamıyorum. Sigara içenlerde nasıl dudak tiryakiliği varsa, bende de bardak tiryakiliği oluşmuş.

Bardak ince belli veya kalın belli olmuş fark etmez benim için, yeter ki içinde taze demlenmiş çay olsun. Çaykoliklik iyi midir, kötü müdür diye soranlara;

Unilever Sağlık Enstitüsü, ABD’nin önde gelen beslenme uzmanlarına sağlıklı içecekler piramidi hazırlatmış. Piramidin en önemli yerine de çayı oturtmuş uzmanlar. Neden mi?

Şeker oranını mümkün oldukça az tutmak şartıyla; alzheimer ve parkinsondan tutun da kansere, kalp damar hastalıkları, diyabet, kemik erimesi ve kolesterole karşı müthiş bir antioksidanmış çay…

Gel de içme!

-----------------

SÖZÜN BÜYÜSÜ

Bilen bilir. Atasözlerine, deyimlere karşı ayrı bir ilgimiz vardır birçoğumuzun. Bu köşede hani lafı gediğine oturtmak manasında kullandığımız ve birçok yazımda kullandığım atasözlerinin de deyimlerin de haddi hesabı yok.

Bugün biraz farklı bir şey yapalım ve azıcık gündemden arınıp yurdum halini atasözlerine anlattıralım. Ben severim öyle kelime oyunlarını falan.

Harflerle oynamak hem ayrı bir zevk, hem de ayrı bir beceridir insanoğlu için. Bazı arkadaşlarım bana, “Nedir yahu? Hepi topu 29 harf. Bütün işin kimi varyasyonlarla onları yan yana sıralamak. 29 harf üzerinden para kazanıyorsun resmen” der. Ne güzel değil mi?

Bizim dostların takılmaları bir yana, o 29 harfi yan yana sıralamanın hakikaten de kolay olduğunu zannedenler gerçekten de yok değil aslında. Ne ki; haftanın 5 günü yazdığınız yazılar, o 29 harfin fasulye taneleri gibi masanın üzerine serilip,  ‘hadi bakalım herkes kendi cümleciğine’ demiyor elbette. (Böyle bir şey olabilseydi hiç de hayır demezdim hatta dakikada otuz küsur roman yazmayan n’olsun!)

Mevzuyu dağıtmayalım. Ne demiştik; Yurdumuzu karakteristiklerini atasözleri marifetiyle gözler önüne serecektik. Hadi bakalım başlayalım;

Bir: Toplumsal bilinç;

Ata kültürü bu, kolay kolay değişir mi; Erken evlenen döl, erken kalkan yol alır. İki: Çalışma verimliliği; Allah aşkına önce bir etrafınıza bakın sonra yorumlayın; Acele işin tembel işçisi.

Üç: Beslenme alışkanlıkları; En uygunu; Abbas’ın kör kazı gibi atıştırmak. Dört: İkili ilişkiler; Aha da buyurun; Abdalın dostluğu köy görünceye kadar. Beş: Aile içim eğitim; Hay ağızlarına sağlık; Acındırırsan arsız, acıktırırsan hırsız olur. Altı: Kadercilik anlayışı; Bu kadar mı cuk oturur bir laf; Allah sevdiğine dert verir. Yedi: Ticaret bilinci; Tıpkısının aynısı; Bez alırsan Musul’dan kız alırsan asilden. Sekiz: Yönetim biçimi; Buna ne buyrulur; Böyle başa böyle tıraş. Dokuz: Dışa bağımlılık; Birilerinin kulakları çınlasın; Elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz. On: Siyaset biçimi; Bakın bu şu sıralar pek bir önemli; Dilin kemiği yok nereye bükersen oraya döner. On bir: Tarım politikası; Ek tohumun hasını, çekme yiyecek yasını. On iki: Vatandaşlık bilinci; Her seçimde döneminde de kanıtlandığı üzere; El etek öpmekle dudak aşınmaz.  On üç: Tasarruf anlayışı; Hani hiç birimizin öğrenemediği o kavram; Erine göre bağla başını, tencerene göre kaynat aşını. On dört: İbadet anlayışı; Pek bir hassas bu mevzu; Gavurun tembeli keşiş, Müslüman’ın tembeli derviş. On beş: Milliyetçilik kavramı;

Herkes kendine göre yontsa da; Gurbette taşa yaslanmayan evdeki halının kıymetini bilmezmiş. On altı: Ekonomi becerisi; (niye sınıfta kaldığımızı anlayın diye) Her zaman gemicinin istediği rüzgâr esmez. On yedi: Duygusal yaşam; İki gönül bir olunca samanlık seyran olur.

Ve on sekiz: Hayat felsefesi; Bunca boyun eğmişliğimizin ve on yedi maddede özetleyiverdiklerimizin kerameti nereden sanırsınız; Islanmışın yağmurdan pervası olmazmış!

Hadi iyi haftalar. Orucun faziletini kaçırmadan, sakin ve sabırlı olalım. Hiddet ve şiddetten uzak duralım. 

{ "vars": { "account": "G-2WKLC3DMKW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }