ŞAKLABAN SEN MİSİN YOKSA BEN MİYİM?

Abone Ol

Yine durup dururken gerildim! Zaman zaman, istemeden de olsa bulaşıyorum. Yazıyorum mecburen. Yazdırıyorlar yani. Ama onun dışında -yani mecbur kalmadıkça- bu tür şeyleri yazmayı sevmem.

Ben sadece işimi iyi yapmaya çalışıyorum. Şu gazeteci bunu yazmış, şu haberleri birilerini hedef almış beni ilgilendirmez. Hem kim ne yaparsa yapsın “Bir bildiği vardır” der geçerim. Bana ne? Ne yazandan ne de yazılandan çıkarım var.

Kendi çıkarım için habercilik yapmıyor, yazı yazmıyorum, yazmam, yazdıramazlar da. Memleketin ya da kurumumun çıkarları doğrultusunda (doğru ve haklı ise) yazıyorum veya konuşuyorum. O kadar!

Evime helalinden ekmek götürmenin derdindeyim. Kimsenin etlisinde de, sütlüsünde de değilim. Kimsenin tavuğuna boş yere “KIŞT” demiyorum. Ama bizim tavuğumuza “KIŞT” diyenler de yok değil.

Hem de bir dönem yanımda çalışanlar, burnumun dibindekiler… Kendilerine güvenleri yok bu nedenle isim vermeden ortaya karışık sallıyorlar. Fesatlıktan ve fitneden besleniyorlar. Nereden beslenecekseniz beslenin, ama benden beslenmeyin. Midenize otururum.

Gelin şimdi niye bu kadar gerildiğime bir bakalım. Geçtiğimiz günlerde ‘MEMLEKETİMİZİN ‘MİTOMANİ’LERİ!’ başlıklı bir yazıyı kaleme aldım. Antalya Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı ve TESK Başkan Vekili Adlıhan Dere’ye karşı yürütülen ALGI OPERASYONU ve detaylarını anlatmaya çalıştım.

Taa Azerbaycan’da AESOB Başkanlar Toplantısı’nda Antalya Hafriyatçılar Odası Başkanı Özgür Bucaklı’nın, Başkan Dere’ye hakarete varan sözleri Antalya’ya kadar taşındı. İlgilileri gerekli yerlere başvurularını yapmışlar.

Bu yaşananlar haber mi? Evet haber. Haber yapılmış mı? Evet yapılmış. Buraya kadar olanlar normal. Kimin ne kavgasında olduğu beni de ilgilendirmiyor. Çünkü esnaf değilim ve AESOB’a aday olma gibi bir durumum da söz konusu değil.

Ama asıl benim dikkatimi çeken haber değil, Özgür Bucaklı’nın sosyal medyada paylaştığı bir serzenişin altına yapılan yorum. Akay Seraki isimli bir zat-ı muhterem Dere ile ilgili mahkemeye taşınacak nitelikte yorumda (daha çok suçlamalarda) bulunmuş.

Seraki Efendi’nin yorumundan çok “Ben Adlıhan Dere’nin dayısının oğluyum” cümlesi kafama takılan bir cümleydi. Bende bir gazeteci refleksi olarak Dere’ye, “Böyle bir akraban var mı?” diye sordum.

Cevap ise çok ilginçti. Bana vukuatlı nüfus kayıt örneği ve aile soy bilgilerini göndererek, “Yedi göbek sülalemde böyle bir KUZENİM yok” demişti. Devletin kayıtları esastır. Sahte dayıoğlu Seraki, “Dere’yi TESK Yönetimine Başkan Bendevi Palandöken’in eşine yalvararak ben aldırdım. Palandöken’in yönetimine ben kattım onu. Palandöken’in çiftliğini temizledim karısına yalvar yakar (Adlıhan Dere’yi TESK yönetimine) aldırdım. Ama nankör vefa borcunu ödemedi…” iddiasında bulunmuştu.

İddia varsa araştırmak gerekir, hani gazeteciyiz ya. Bende Akay Seraki’nin TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken ve eşi üzerinden söylediklerini de araştırdım. Palandöken’in cevabı, “Böyle birini tanımıyorum. Hele hele eşim hiç tanımaz. Evimizin temizliğini de bu şahıs yapmamıştır” demişti.

Tabi ben böyle yaparken bildiğim kadarıyla AESOB Başkanı Adlıhan Dere de ilgili yerlere suç duyurusunda bulunmuş. Zaten yapabileceği bundan ibaret. Eline balta alıp doğrayacak hali yok koskoca Başkan’ın!

Şimdi buraya kadar benim yaptığım birini savunmaktan öte habercilik refleksinden başka bir şey değildir. Ama birileri bu konuyu yazıp çizerken ilgilisine sorup sormamak onun işidir. Bunu da onun anlayışına bırakırım, sorgulamam bile…

Ama zamanında yanımda muhabir olarak çalışan, çok sevdiğim eski personelim bana; “TESK Genel Başkan Vekilliği, oda başkanlığı, kooperatif başkanlığı, birlik başkanlığı yapan kişi kendini savunamıyor da siz mi savunuyorsunuz? Bir de Akay Seraki’nin hayatını araştırıp onun da aleyhine yazmışsınız” diye sallamış.

Bir de eklemiş, “Anlaşılan siz patronlarınızla bazı belediyeler arasında aracılık yapmaktan meslek ilkelerini de unutmuşsunuz…” diyerek suçlamada bulunmuş. Demiş ki, “…belli ki yazılanlar hala sebebini anlamadığım bir şekilde bu gazetecileri öyle üzüyor ki artık işi şakrabanlığa döküyorlar…”

Eyvallah! Birincisi özür dilerim senden izin almadan yazdığım için. İkincisi kurumunun yönetim kurulu başkanı olan biri için herhangi bir belediye başkanından randevu alarak ikili görüşmelerini sağlamak için adım atmanın suç, gazetecilik ilkelerine aykırı olduğunu bilmiyordum!

Yahu, sen beni dünkü çocuk mu zannettin? Yıllarımı bu mesleğe verdiğimi, kimsenin kör kuruşuna bugüne kadar tamah etmediğimi en iyi bilenlerden biri de sensin. Kimsenin ne avukatlığına soyunurum ne de birine danışmanlık yaparım.

Amma senin gazetenin gizli patronunun AESOB Başkanlığı’na oynadığını sağır sultan bile biliyor. Celallenmen bundan olmasın? Bana gazetecilik dersi vermeye kalkışan sen yıllarca pazar yerlerinin uzay çatıyı iş birliği yaptığın firmalar mı yaptı yoksa uzaylılar mı?

İsterseniz pandoranın kutusunu açalım. Pilavdan kaçanın kaşığı kırılsın Cem Sultanım!

İnan böyle bir konuyla ne seninle kavga etme gibi bir derdim var ne de savunduğun kişilerle. Yolumuz ayrı fikrimiz zikrimiz ayrı. Amma velakin at izinin it izine karıştığı bizim mahallede bazılarının bana dil uzatmasına dayanamıyorum vesselam.

Şimdi geldiğimiz noktada ŞAKLABANLIĞI kim yapmış acaba? Şunu bil ki ne şaklabanı ne de ŞAKLABANLIK yapanı sevmem. Çünkü benim işim değil sevgili dostum! Anlayacağınız dostlar, bizim mahallenin durumu içler acısı.

Neyse kendi konularımızla sizleri meşgul etmeyelim. Ben her zaman adama “ADAM’ derim, “MADAM”  demem. Söyleyene değil söyletene bakarım. Şaklabanlığı yapamadığım gibi yapanları da hiç sevmem. Onlar da (M)ADAM bile değil.

Cigaramın külleri!

{ "vars": { "account": "G-2WKLC3DMKW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }