Şiddet çözüm olamaz, olmamalı…

Bırakın kan dökülmesini,  tek bir çocuğun gözünün yaşının bile akmadığı bir Türkiye istiyoruz.

Abone Ol

Önce bunu yazının en başına sabitleyelim.

Şiddet, kabul edilemez, üstü örtülemez ve taraf gözetmez.

Şiddet, siyasi görüşle şekil değiştirmez, şiddetin yeri, yaşı, cinsiyeti,  partisi olmaz ve olmamalıdır.

Pazar günü yapılan Büyük İstanbul Mitingi, Erzurum’da miting yapmaya çalışan Ekrem İmamoğlu’nun seçim otobüsüne ve miting alanına yapılan taşlı saldırıyla gölgelendi.

Saldırının varlığı, oluş şekli, yapılan müdahale ve sonuçları muhakkak analiz edilmeli, ihmali bulunanların, provoke edenlerin,  saldıranların hepsi acilen bulunmalı ve cezalandırılmalı, açık ve net.

Yaralılarımıza acil şifalar…

Ancak haydi hep birlikte şapkayı alalım önümüze, siyaseti de bırakalım bir kenara…

Seçim provokasyonları zaten bir süredir gündemde…

Nerede?

Sosyal medyada…

Çok kritik bir haftaya girdiğimiz ortada.

Tüm dünyanın göz kulağı bizde.

Manipüle olmak ta, manipüle etmek te tek tuşla mümkün.

Kimin çektiğini bilmediğimiz bir videoyla kızgın, üzgün ya da mutlu olabiliriz.

Ancak kaynağını ya da gerçeğini gördüğümüzde tüm bu duygularımızın yerini bambaşkaları alabilir.

Düşünün, ‘Gezi olaylarında’ hayatını kaybeden 2 gencimiz, muhalefetin hep dilinde ve baş tacıdır (ki keşke hala yaşıyor olsalardı) ancak binlerce toprak altında yatan şehidimizin bir tanesinin bile ismini bilmezler.

Erzurum olaylarında bir evladımızın kanayan (büyük üzüntü duyarak yazıyorum) yüzünü gösteren fotoğraf ve videolar paylaşılıyor sürekli, bakın bir değil binlerce evlattan bahsediyorum, adları anılmayan.

Evladını, eşini, babasını kaybedenlerin duyduğu öfke hepsini sokağa mı dökmeli?

Hala teröre yataklık ve yardım edenlerin, teröristlerin sırtından geçinenlerin bu tip olaylarda tepki vermeye hakkı var mı?

Neden şiddeti, uğrayan kişi, kesim ya da duruma göre sınıflandırıyoruz?

Neden tepkiyi, şiddetin gösterildiği olaya göre değiştiriyoruz?

Şiddet bir tepkinin sonucudur ve sonuna kadar yanlıştır, nokta.

Engel olmamız gereken şiddetin kendisi kadar, şiddete sürükleyen unsurları 

yok etmektir.

Ve önemli olan bugün şiddete uğradım diye ortaya çıkanların aslında şiddetin kendisi olmaları gerçeğidir.

Başkalarının yaşadığı haksızlıklara sessiz kalanlar, kendileri haksızlığa uğradığında adalet bekliyor.

Kendinden olmayan için adaleti uygulamayanlar, sıra kendine gelince adaletin ipini tutmaya çalışıyor.

İğneyi de çuvaldızı da batırırsak kendimize,

Mevlana’nın dediği gibi:

‘Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim;

Bugün ise bilgeyim, kendimi değiştirdim’…

Hiç kimsenin şiddet görmediği bir düzen ve sistem sağlarsak adaleti de tesis edebiliriz.

Bunun yolu da, ben değil biz demekten, sağduyulu olmaktan, komşun açken tok yatmamaktan geçiyor.

Ne zaman birlik olacağız, ne zaman başkasının hakkı yendiğinde onu savunacağız, işte o zaman yeniden aynı bayrağın altında, tek vatan, tek millet olarak yaşayacağız.

Başkalarını suçlamayı bırakıp,  değişime kendi içimizden başlarsak, doğru çözümleri de bulabiliriz.

Ama asla şiddetle değil, sükûnetle…

{ "vars": { "account": "G-2WKLC3DMKW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }