Beslenme ve Diyet Uzmanı Büşra Nur Enez Baş, günümüzde sıkça tercih edilen ve yüksek yağ, düşük karbonhidrat prensibiyle uygulanan ketojenik diyet hakkında önemli bilgiler verdi. Ketojenik diyetin 1911 yılında Parisli doktor bir çift tarafından epilepsi nöbeti kontrolü için kullanıldığını belirten Diyetisyen Enez Baş daha sonra Mayo Klinik tarafından bu diyetin epilepsi atakları üzerine etkisinin ortaya konulmasıyla tıp dünyasının dikkatini çektiğini ve daha sonra yaygınlaştığını anlattı.

Ketojenik diyetin büyüme ve gelişme için yeterli proteini, en az düzeyde karbonhidratı ve enerjinin fazlasını oluşturan yağı içerdiğini söyleyen Diyetisyen Enez Baş “Ketojenik diyete genellikle açlık periyodundan sonra başlanır. Karbonhidrat içeren sıvılar ve besinler verilmez, kan şekeri izlenir. Ketojenik diyet ile kanda keton cisimciklerinin oluşabilmesi için günlük karbonhidrat düzeyi 50 gramı geçmemelidir. Diyeti başlatma ve sürdürmede ciddi güçlükler yaşandığı için karbonhidratların kademeli olarak kısıtlanması diyete uyumu kolaylaştırmaktadır” dedi.

“AŞIRI SUSAMA, BAŞ VE KARIN AĞRISINA NEDEN OLABİLİR”

Sağlık Bakanı Memişoğlu: (Yenidoğan çetesi) Tam bir eş güdüm içerisinde çalışarak bu çeteyi çökerttik Sağlık Bakanı Memişoğlu: (Yenidoğan çetesi) Tam bir eş güdüm içerisinde çalışarak bu çeteyi çökerttik

Burada asıl amacın enerji üretiminde glikoz yerine keton cisimciklerinin kullanılmasıyla yağ kaybı sağlamak olduğuna değinen Diyetisyen Enez Baş “Ancak kontrollü şekilde uygulanmazsa bazı yan etkiler ile karşılaşılmaktadır. İlk karşılaşılan ve fark edilen durum genellikle ağız kokusudur. Aşırı susama, sıvı kaybı, bulantı veya kusma, ishal, karın ağrısı ve baş ağrısı hatta bilinç bulanıklığı da yaşanabilecek yan etkilerdendir. Bunların yanı sıra yüksek protein ve yüksek yağ içeren bir diyet programı kalp, böbrek, kemik sağlığı için de riskler taşımaktadır” diye konuştu.

Diyetisyen Enez Baş, bu diyet ile süt ürünleri, buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır, pirinç gibi tahıl ürünleri, meyve ve meyve suları, havuç, patates gibi kök sebzeler, fasulye, nohut, mercimek gibi baklagillerin kısıtlanmasının kalsiyum, vitamin ve mineral eksikliğine sebep olabileceğini ifade etti. Yapılan çalışmalarda yine bu diyetin bağırsak mikrobiyotasının hem çeşitliliğinde hem de sayısında azalmaya neden olduğunu aktardı.

Baş, fermente gıdaların bağırsak mikrobiyota çeşitliliği ve sağlığını iyileştirdiği için keton kontrolü yapılarak, diyete eklenmesinin sindirime yardımcı olacağını sözlerine ekledi.

“İŞTAHTA AZALMA VE YAĞ YAKIMIN DA ARTIŞ GÖZLENİYOR”

Ketojenik diyetin kilo verme mantığından bahseden Diyetisyen Enez Baş “İlk olarak proteinlerin daha yüksek tokluk etkisi nedeniyle iştahta azalma, iştah hormonlarının üzerindeki etkisi ve keton cisimlerinin iştah baskılayıcı etkisi ortaya çıkıyor. İkincisi yağ üretiminde azalma ve keton cisimciklerinin oluşumu için yağ yakımında artış oluyor. Üçüncüsü proteinlerin termik etkisi sayesinde açlığı kontrol etmeye yardımcı oluyor ve yağ metabolizmasını iyileştirerek ağırlık kaybı sağlayabilir” diye konuştu.

Karbonhidrat bakımından zengin gıdaları taklit eden ürünleri kullanan yeni ketojenik diyet türlerinin diyete uyumu artırabileceğini dile getiren Diyetisyen Enez Baş vücut fonksiyonları için ketojenik diyet sonrası normal beslenmeye aşamalı bir geçişin önerildiğini söyledi.

“3 HAFTA İLE BİRKAÇ AY ARASINDA YAPILABİLİR”

Ketojenik diyetin kısa süreli yapılmasını tavsiye eden Diyetisyen Enez Baş sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bir tedavinin parçası olduğunda kısa süreliğine hekim kontrolünde uygulanabilse de uzun süreli ve sürdürülebilir bir diyet programı değildir. Uzun vadedeki etkisi bilinmediğinden kısa süreli; 3 haftadan birkaç aya kadarlık süreçlerde yapılması güvenlidir. Bağırsak mikrobiyotasındaki bakteri zenginliği ve çeşitliliği ketojenik diyetten etkilendiği için daha esnek ve daha az kısıtlayıcı olan Modifiye Atkins Diyeti ve Düşük Glisemik İndeks Diyeti hem obez bireylerde hem de sporcularda kilo kaybı için daha çok tercih edilir."

Kaynak: İHA