Fransa’nın başkenti Paris'teki Louvre Müzesi, dünyanın en fazla ziyaret edilen müzelerinden biridir. Bu müzenin bu kadar ilgi görmesinin en büyük nedenlerinden biri, bundan 505 yıl önce vefat eden İtalyan ressam Leonardo da Vinci’nin yaptığı “Mona Lisa” isimli tablonun burada sergilenmesidir. Sırf Mona Lisa’yı görmek için bile dünyanın birçok ülkesinden her yıl milyonlarca kişinin Fransa’ya gidip bu müzeyi ziyaret ettiğini biliyorum. Her yıl Türkiye’den de çok sayıda kişi Mona Lisa için Fransa’ya gidiyor. Bilmeyenler, bu tabloyu devasa büyüklükte sanırlar. Oysaki Mona Lisa, 77 cm × 53 cm ebatlarında küçük bir tablodur.
***
Leonardo da Vinci’nin uzun yıllar üzerinde çalışarak tamamladığı bu tablonun en önemli ve en dikkat çeken bölümü; Mona Lisa’nın yüzündeki canlılıktır. Öylesine gerçekçidir ki, resimdeki kadın gerçek anlamıyla yaşayan bir canlıya benzer. Baktıkça yön değiştirir, hareket eder ve farklı perspektif çizer. Peki, bu tabloya bu kadar canlılığı nasıl vermiştir Leonardo da Vinci? Rönesans’ın en önemli sanatçılarından olan Leonardo da Vinci, aynı zamanda bir anatomi uzmanıydı. Peki anatomi konusunda nasıl uzmanlaşmıştı? Kadavralar üzerinde çalışarak. Hatta gece yarıları mezarlıklardan ölüleri çıkarıp çalıştığı bile söylenir.
***
1452 ile 1519 yılları arasında yaşayan Leonardo da Vinci’nin üç boyutlu anatomik çalışmalarından kalp kası ve kapakçıklarının işlevine ilişkin tespitleri, gelişmiş beyin görüntüleme sisteminin (MR) icat edilmesiyle kanıtlanabilmiştir. Klinik antropolog Peter Abrahamas’ın açıklamasına göre, Leonardo da Vinci’nin anatomi defterindeki kafatası çiziminin, bugün teknolojik veriler ışığında yapılan çizimler kadar doğru ve detaylıdır. Bugün da Vinci’nin omurga çizimi, anatomik olarak bilinen hatasız ilk omurga çizimi olarak kabul ediliyor.
***
Öte yandan, kadın kadavralar üzerinde az çalıştığı için fetüs çizimlerinde, da Vinci’nin inekler üzerinde incelemeler yapıp bunu insana uyarladığı belirtiliyor. Sadece damarların nasıl çalıştığını, işlevini anlayabilmek için 10 tane cesedi açmak zorunda kaldığını söyleyen Leonardo da Vinci, kadavraları Floransa’nın en eski hastanesi Santa Maria Nuova’nın mahzeninde inceliyordu. Ölüleri parçalamak ve incelemek, o dönemde dini açıdan hoş görülmediği için çalışmalarını Vatikan’dan, özellikle de Papa’dan gizli olarak geceleri yürüten Leonardo da Vinci’nin hayatı boyunca 30 civarında kadavrayı incelediği belirtiliyor. Kadavralara bakarak çizimler yapan Leonardo da Vinci’nin o meşhur yağlı boya tablosu Mona Lisa’yı yaparken de anatomi çalışmalarından yararlandığı düşünülüyor.
***
Peki, bunları neden anlattım? Bundan 500 yıl kadar önce 30 kadar kadavra üzerinde çalışıp insan anatomisi üzerinde uzmanlaşan Leonardo da Vinci’yi bir düşünün. Bir de bugünkü tıp fakültelerindeki öğrencileri gözünüzün önüne getirin. Bugün tıp fakültelerindeki en önemli sorunlardan biri kadavra sıkıntısı. Ben gazeteciliğe başladığım 1990’lı yılların ortalarında da bu sorun vardı. Hatta bırakın kadavrayı, iskelet bile bulunamıyordu.
***
Ben de bu yüzden hem kızıma, hem de diğer yakınlarıma, “Ben öldükten sonra beni toprağa vermek yerine kadavramı bağışlayın” dedim. “Organlarım da dahil olmak üzere tüm bedenimin bilimsel çalışmalarda kullanılmasını vasiyet ettim. Öldükten sonra alınabilecek en büyük hayır duasının bu olduğunu düşünüyorum. Mezarımız olmasa da olur.”
***
Kadavra sorunu geçmişte olduğu gibi bugün de devam ediyormuş. Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Hilal’in açıklamasına göre, tıp fakültelerinde yeterli kadavra olmaması nedeniyle eğitimler maketler üzerinde yapılıyormuş. Fakültelerde pratik eğitim için yurtdışından büyük paralar ödenerek kadavra ya da kadavranın bir kısmı getiriliyormuş.
SON SÖZ
Peki, bu sorunu nasıl aşacağız? Nasıl doktor yetiştireceğiz? İnsan anatomisini öğrenmek için bugün mezarları açıp cesetleri çalacak hali yok tıp öğrencilerinin. O zaman kadavra bağışını artıracağız. Ben bağışladım. Sıra sizde.