CHP, 31 Mart sonuçlarıyla rüzgârı arkasına aldı.
‘Yerelde kazanılan zafer, CHP’yi iktidara taşır’ görüşü, yaygın kanaate dönüştü. Öyle ki bu olası yeni kurguya göre mevzilenme hemen her kesimde başladı. 
CHP’nin de elde ettiği özgüvenle geçmişe kıyasla yeni üye katılımı açısından politika ve tutum değiştirdiği görülüyor. Dar çevre ve kadrosuzluk yüzleşmesinin bir sonucu belki de…
Henüz ortada bir erken seçim havası ve manzarası olmasa da özellikle politik alandaki çözülme dikkat çekiyor. 
İşte bir örneğine dün Bursa’da şahit olduk.
CHP Nilüfer ilçe örgütü, 500 yeni üyeye kapılarını açtı. Bunların 150’sinin İYİ Parti’den geldiği duyuruldu.
Meral Akşener sonrası ‘lidersizlik’ buhranına kapılan İYİ Parti’de istifalar peş peşe geliyor. Tavandaki çatlak tabana yansıyor.
Görünen köy kılavuz istemiyor; İYİ Parti, malum sonuna doğru ilerliyor. Bu noktada kritik olan İYİ Parti’yi bugünlere ulaştıran ‘milliyetçi’ seçmenin ne olacağı?
Son seçimlerde toplamda yüzde 20-25’ler bandına ulaştığı görülen milliyetçi seçmen, bölünüp dağılacak mı yoksa bir arada kalmayı başarabilecek mi?
İYİ Parti’den kaçanlar, CHP’ye geçerken Dem Parti ile ortaklığı içine sindirebilecek mi?
Her ne kadar ‘İYİ Parti, CHP’den aldığı emanetleri geri veriyor’ görüşünü dillendirenler olsa da tüm koşullardan CHP’nin İYİ Parti’yi yuttuğu ortada… Balon sönüyor…
Muhalefet yapma becerisinde CHP’nin yedek lastiği gibi kalan İYİ Parti’nin yönetme becerisinde de sınıfta kaldığını yereldeki örneklerden görüyoruz.
En son Karacabey Belediyesi’nin İYİ Partili Başkanı Fatih Karabatı’nın tartışmalı karar ve açıklamaları, yönetme alanındaki beceri yoksunluğunu ortaya koyuyor.
Bir sürpriz eseri oturdukları koltuklarda daha ilk sınamada beklenildiği gibi yetkinlik noksanlıkları açığa çıkan İYİ Partili isimler, bugün yeniden seçim olsa seçilebilirler miydi? Hiç sanmıyorum…
CHP’nin güçlendikçe İYİ Parti gibi DEVA ve Memleket Partisi’ni de tamamen eriteceğini kestirmek güç değil. CHP’yi de bu genişleme iddia ve yönelimi bitirecek…
Bu partilerin bıraktığı boşluğu yenilerinin mi doldurması gerekir? Yoksa seçmeni bütünleştirecek bir politik dışavurum mu tercih edilmelidir? 
Özellikle milliyetçi seçmeni bölecek her türlü girişimi gereksiz ve art niyetli buluyorum. Çünkü şayet bir araya getirilirse mevcut tabloda iktidar potansiyeli olan en güçlü seçmen tipi milliyetçiler.
Hem politik argümanlar hem de doğal akış, bu sonucu elde etme adına fırsat ve imkanlar barındırıyor.
Öyleyse karşıda giderek katılaşan bütünleşme yaşanırken milliyetçiler neden ayrışıyor?
Peki, bütünleşmeyi en iyi kim organize edebilir? Kim temsil edebilir?
Türkiye’de milliyetçiliğin tek ve en doğru adresi konumunda bulunan parti MHP’dir. Ki bugünlerde bir takım kurgu ve oyunlara şahit oluyoruz.
MHP’yi ve Ülkü Ocakları’nı kriminalize etme, şeytanlaştırma ve karalama çabalarının ardından başka hangi neden olabilir?
Bir cinayet vakası üzerinden MHP’ye yönelik yürütülen karalama ve iftira kampanyası, daha ilk duruşmada ortaya çıkan gerçeklerle iflas etti.
Operasyon ifşa oldu… Sanki siyasi bir cinayetmiş havası yüklenen vakayı takiple sözüm ona duyarlılık temsili oluşturan siyasilerin bir kurgunun kuklalığını yaptığı görüldü.
Esasında bugün daha iyi anlıyoruz ki MHP de zaman içinde kendisinden ayrışanlarla birlikte çok iyi bir arınma yaşamış. Yeniden bir arınmaya ihtiyaç duyacak ölçüde genişlemeli mi? Yoksa sızmalara karşı kontrolde mi kalmalı?
Toplumda artan milliyetçi hassasiyetleri istismar ederek siyasi ranta dönüştürmeli mi? Yoksa ülkesi ve milleti için siyasi kazanımlardan fedakârlık mı yapmalı?
Aslında bu sorulara cevap bulmak zor değil. Çünkü son dönemde daha da net fark edildi ki MHP, siyasi varlığını kazanımlar üzere değil ülke ve millet odaklı tanımlıyor. Yani ‘önce ülkem ve milletim’ diyor… 
Aşırılıklar, taşkınlıklar üzerine değil aklıselim temelli bir yol izleniyor. Bu anlayış, yalnızca kendi etrafını değil siyasetin tamamını ıslah ediyor.
Tam tersini iddia edenler olabilir. Onlara kafalarında sahadaki varlık söz konusu olduğunda olası senaryoları canlandırmalarını tavsiye ederim…
Önce ülkem ve milletim diyenlere saygıyla…