Haftaya böyle bir yazı ile başlayacağım hiç aklıma gelmezdi. Ama yaşam bu ya, tatlısı kadar acısı; doğumu kadar ölümü de var. Yani insanoğlu için kaçınılmaz son.

Sonuçta; ‘Kullu nefsin zaikatul mevti summe ileyna turceun (Her can ölümü tadacaktır (dünya hayatı gelip geçicidir); sonra da (dünyada yaptıklarınızın hesabını vermek üzere) bize (bizim huzurumuza) döndürülürsünüz. Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.)

Hiç sevmem ölen birinin ardından yazı yazmayı. Çünkü böyle olaylarda elim kolum tutulduğu gibi beynim çalışmaz. Beceremem methiyeleri. Ama yazmak zorundayım. Çünkü sevdiğim bir arkadaşımı kaybettim.

Emekli Özel Harekât Baş Polis Memuru, LİDER MEDYA ekibinin yakından tanıdığı herkesin ‘Hasan Abisi’ Hasan Özel, 60 yaşında yorgun kalbine yenik düştü. Cumartesi günü baba ocağı Rize’de toprağa verildi.

Evet, ölüm Allah’ın emri. Sevgili dostlar bir ölümün arkasından hele hele bu dostunuz ise arkasından yazması çok zor. Her ne kadar yazarçizer takımı olsak da yazmak, anlatmak zor böyle günlerde…

Zor olsa da geçen hafta Ankara’da görüştüğümüz Hasan kardeşimin arkasından bir şeyler yazmak istedim. İnsanoğlu kuş misalidir. Bugün burada olan yarın bir bakarsınız uçup gitmiş.

Ölüm diyorum ama bu bir gerçek. Kaçmak ve kurtulmak mümkün mü ki? Gelene seviniyorken gönül, gidene üzülüyor insan. Neydi ki ölüm, bir şeyin başı mı yoksa sonu mu? Faninin sonu, bakinin başı diye düşünsek belki bu denli korkmazdık.

Kime üzülür insan, yani üzüldüğü ölen midir? Yoksa ölenin bir daha görülmeyecek olması mı, onunla birlikte olmama hali mi acaba insanın üzüldüğü? Ben çok yaşadım ama sizi bilemem.

Siz hiç yakın birilerini veya çalışma arkadaşınızı kaybettiniz mi? Ben sayısız yakınımı ve hem yakın arkadaşlarımı, hem dostumu hem de çalışma arkadaşlarımı kaybettim.

Kiminin arkasından gözyaşlarım sel olup aktı, kimi için ise gizli gizli ağladım, hem de çok! Şimdi ise benim ‘onlarsız’ kalmama ağladığımı anlıyorum.

Onlar olmayacaktı artık aramızda, bekleyecektim belki gözüm kapıda gelecek diye. O ölmüştü ama yinede beklenen ‘gelmeyen’ olacaktı. Bazen “Ah ah şimdi olsaydı…” ile başlayan kelimeler takılacaktı dilimize de.

Sonu gelmeyip, boğazımıza bir şeyler düğümlenecekti. Onunla yaşanan anların damaktaki tadı, bir zamanlar tatlı şimdi İÇ SIZISI olarak bir ömür kalacaktı ardından. Belki de en acı yönü buydu ölümün.

Hani onun sevdiği bir şeyi yaparken “Hasan da severdi bunu” derken hatıra gelmesi. İstanbul’a gidince kapıda karşılaması ve onun sevecen yüzü gözümün önüne gelecek sanki siyah-beyaz fotoğraf gibi.

Dedim ya “Bir ölümün ardından yazmayı çok beceremem” diye. Kelimeler düğümleniyor boğazımda, elim klavyeye zar zor gidiyor. Çünkü birkaç gün önce birbirimize “Allah’a emanet ol” diyerek veda etmiştik.

Ne diyeyim ki? Doğumla gelen müjde kadar normal aslında ölüm ama kabullenilmesi çok zor olduğu için ağır geliyor. Ardımıza güzel şeyler bırakmak çabasındayız hepimiz dünya sürgünümüzde.

Tek gayemiz olan,“Adımız nesiller boyu anılsın birilerinin duasını alalım gayreti” her kulun amacıdır aslında.Güzel yarınlarda güzellikler sunmak olmalı gayemiz.

İnsanoğlu bir kuş misali gibidir ya, insan bir yolcudur ve bu yolculuğun ne zaman başladığı belli ne zaman biteceği ise belli değildir. Çünkü yaş dediğin iki kelime ile başlayan, başı ve sonu olmayan açık bir cümledir.

Hayat dediğin, o hayatı yaşayana göre anlam kazanacak ya da anlamsızlaşacak süreçtir belki.

Bu durumda hayat dediğin, arkanda kalacak olandır. “MERHUMU İYİ BİLİRDİK ”ten ötesidir bazen.

Unutmayalım; Ölüm gerçeği bize bir nefes kadar yakındır. Verdiğimiz nefesin yerine yenisini alamazsak, ölürüz. Aldığımız nefesi geri veremezsek, yine ölürüz.

İçim sıkılıyor. Diyeceğim tek şey, “Allah rahmet eylesin, yattığın mekân cennet olsun.” Hasan’ımızın tüm sevenlerine, meslektaşlarına, çalışma arkadaşlarına, ailesine başsağlığı, eşine ve çocuklarına sabır diliyorum.