Araştırmacı gazeteci,  hukukçu Uğur Mumcu, hain bir suikast sonucu 24 Ocak 1993’te hayattan koparıldı.
Türkiye’nin karanlık yılları 90’larda toplumda deprem etkisi yaratan bir cinayetti Mumcu’nun katledilişi.
Çünkü onun keskin kaleminden sayfalara dökülen hakikat, organize kötülüğün tekerine çomak sokuyordu. Fikren onun karşısında duramayanlar ise namertliğe başvurdu…

Şimdi ise aradan tam tamına 32 yıl geçti. Uğur’suz  geçen 32 yıl. Her yıl olduğu gibi bu yılda Mumcu, hüzün ve özlemle ülkenin dört bir köşesinde anıldı.
Bende çocuk yaşlarımda Selda Bağcan’ın ‘Uğurlar Olsun’ eseriyle tanıdığım, ‘SAKINCALI PİYADE’ kitabıyla tanıştığım Mumcu’yu ölüm yıl dönümünde anmak üzere Antalya Barosu’nun düzenlediği programa katıldım.

Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen programda salonda toplanan her yaştan yurttaş, 32 yılın ardından aynı hüznü paylaşıyordu. Topluma mâl olmanın, toplum için canından olmanın bir zuhur edişidir bu anma etkinlikleri… Mumcu’da verdiği haklı mücadeleyle bu mertebeye layıkıyla erişmişti.

Anma, Baro Başkanı Ali Çağdaş Bozaner’in anlamlı konuşması ile başladı. Ardından 2024 Uğur Mumcu Özel Ödülü’nün takdimine geçildi. Herkes merakla ödülün sahibini beklerken sunucu, ödülün Avukat Şenal Sarıhan verileceğini beyan etti.

Ve ardından Şenal Hanım’ın özgeçmişi ve hayatından kısa fasıllar aktardı. Duyduklarım karşısında büyük tesir altında kaldım desem yanlış olmaz…
Şenal Hanım köklü bir hukuk çınarı, kadın hakları savunucusu ve Türkiye’nin kamu vicdanını yaralayan davalarda adalet  için var gücüyle mücadele etmiş bir şahsiyetti… Öte yandan tepeden tırnağa bir cumhuriyet kadınıydı.

17 Şubat 1948 doğumlu olan Şenal Hanım Türkiye’nin demokrasi macerasındaki sancılarını yakından tanıklık etmiş ve ön saflarda yer almıştı.

Ödülü almak için sahneye geldiğinde küçük adımlarla kürsüye yöneldi ve gözlüğü takıp konuşmasına başladı. Ödüllerin önemine vurgu yapan Şenal Hanım sözü kısa süre sonra Mumcu ile dostluğu getirdi.

2016 yılında aramızdan ayrılan değerli hukukçu Emin Değer ile birlikte çalıştığı dönemde Mumcu ile Ankara’da ofislerinin karşılıklı olduğu, arada sırada camlardan birbirlerine seslenerek iletişim kurduklarını anlattı.
Mumcu’nun çelik gibi iradesinden, üretkenliğinden, güven veren duruşundan ve mizahi dilinden bahsetti.
Ölümün onu sinsice bulacağını Mumcu’nun bildiğinden söz etti Şenal Hanım.

Ve korkulanın olup kahreden olayın gerçekleştiğinde şok içinde Mumcu’nun evine koştuğunu, acı ve duraksayan cümlelerle anlattı.
Salonda çıt çıkmıyordu, misafirler soluksuz ve kederli bir şekilde konuşmayı dinliyordu…

Şenal Hanım, Mumcunun öldürüldüğünde evine koştuğu gibi Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok’unda öldürüldüğünde aynı acıyla dostlarının yanına koştuğunu ifade etti. 

Konuşması esnasında etkileyici olan bir kısımda konuşmanın yanı sıra susmanın da vicdanlarda yargılandığı vurguladığı kısımdı… 

Programın sonunda Şenal Hanım ile tanışma fırsatını yakaladım. Oldukça zarif, nazik ve candan haliyle Uğur Mumcu’yu anarak gazetecilere bir takım öğütlerde bulundu ve umut aşılayıcı sözlerle ilham oldu…


Bu vesileyle Mumcu ve onun gibi gerçeğin peşine koşarken hayattan koparılan tüm aydınlarımızı bir kez daha anmış olarak yad ettik.