Her seçim döneminde bütün siyasilerden ‘LA FONTAİNE’ masalı gibi Antalyalılara denizcilikle ilgili yapılacaklar anlatıldı. Sizler dinlediniz, biz gazetecilerde yazdık çizdik. 

Sonuç sağdan say sıfır, soldan say sıfır. 650 kilometreye yakın sahil şeridi olan dünyanın en güzel şehrinde yaşayanların sırtı denize dönük (evi denize karşı olanlar hariç).  

Bir başka deyişle Antalyalı denize küs ve bir türlü barışamadı. Aracı olanlar bile bu şerefe nail olmadı. Onca çalışma yaptılar ama ya ömürleri yetmedi ya boşa gitti. 

Örneğin rahmetli Ata Küner, rahmetli Cahit Akıncıoğlu ve Allah uzun ömürler versin denizcilikte Antalya’nın kaptan-ı deryası Hüseyin Seymen. Bu üç isim aklıma gelenler. Biraz daha tabana insem ne isimler çıkar kim bilir. Ama bir gıdım ilerleyememişiz. 

Şimdi yüzme bilmeyen biri olarak benim denizle hiçbir sorunum yok. Aksine denizi seviyorum ve onun nimetlerinden elimden geldiği kadar faydalanmaya bakıyorum. 

Ancak bu sorun benim değil denizcilerin. Bunlardan biri de Antalya Denizcileşme Platformu Başkanı İZZET ÜNLÜ. Yıllardır denizler ve denizcilik için mücadele eder Don Kişot gibi. 

Bahar aylarında Antalya sahillerinin minik denizcilerle cıvıl cıvıl olmasını ister ancak bir türlü bunu göremez. Göremedikçe de isyan eder. Bunun için geçen hafta bir yazı paylaştı.  Haber oldu ama herkes ya kulağını tıkadı ya da gözünü kapattı. 

Ünlü, “Antalya ısrarla denizci olmuyor, karacı yöneticilerin sarmalında çırpınıyor. Ancak karar verici olanların pek çoğu tatilini mutlaka denizde geçiriyor. Tekne ile mavi tur yapıyor veya deniz kıyısındaki otellerde kalıyorlar” dedi. 

Yerden göğe kadar haklı. Hafta sonları tekne veya yat sefası yapan onlarca denizci var. Ünlü, “Neden kendileri için değerli ve önemli olan denizi neden şehrin denizcileşmesi için görmezden geliyorlar? Maddi durumu yetmeyen milyonların denizi solumasına, onunla bütünleşmesine neden imkân tanımıyorlar?” diye de soruyor.  

Denizciliğin gelişmesi için çocuklara denizin sevdirilmesi gerektiğinin altını çizen Ünlü, “Bardakta gördük suyu (benim gibi); ‘aman denize girme boğulursun’ diyerek gençleri, çocukları denizden soğutuyoruz. Bizim onun için denize ve denizciliğe önem vermemiz gerekiyor. Türkiye’nin geleceği denizler, Antalya bilhassa jeopolitik açıdan çok önemli bir konuma sahiptir. Bunun için devletin, belediyelerin denizcileşmesi yapılması gereken olaydır. Ondan sonra millet zaten denizcileşecektir” ifadelerini kullandı. 

Bunun için yapılması gerekenler aslında çok basit; 2.5 metre olan optimist teknelerle çocukların yelken yapması için inebileceği rampalar yapılması gerekiyor. Hep hayalde kaldı! 

Sadece bu mu? Antalya Yelken Kulübü diye bir kulübümüz var. Yeri hemen Varyant’ın altında. Konyaaltı sahilinin girişinde. Kulübün kapısı çoğu zaman kilitli.  

Rampa olmadığı için yöneticiler makus talihlerine teslim olmuş, çocuklar da denize küsünce in cin top oynuyor adeta. Çocukların eğitim alması gereken optimistler kıyıda raflarda bekletiliyor.  

Ama Lara’da Akdeniz Yelken Kulübü ve Kemer’de de Kemer Belediye Yat Yelken Spor Kulübü var. Bunlar her yıl onlarca çocuğu yetiştiriyor ve Antalya’daki yarışlarda sahne almalarını sağlıyor. Yani tabandan denizci yetiştiriyorlar.  Bir bakıma yeni nesli denizle barışık yetiştiriyorlar. 

Oysaki yelken sporuyla uğraşan bir çocuk veya kişi diğer sporlara göre 300 kat daha fazla karar üretebiliyormuş. Bir yelkenci raftan optimistini indirirken rakibine ihtiyacı olduğunu ve yarışı yapabilmek için en az iki rakibinin olması gerektiğini, rakibinin ise can dostu olduğunu bilerek yetişirmiş. 

Doğanın büyüklüğünde kendinin küçüklüğünü bilir, kendine güvenir, bir yere su, rüzgar ve kendi becerisiyle varırmış yelkenci, optimistçi. Her şeyden önemlisi dost, güvenilir, birinci gittiği yarışta bile yarışı bırakıp yardıma koşarmış. 

Bu konuda Emekli Tümamiral, yazar, ‘MAVİ VATAN’ isminin babası ve teorisyeni olan Cem Gürdeniz, “Yelken, sadece bir su sporu değil aynı zamanda denizcilik kültürünün AMİRAL GEMİSİDİR. Çocuklarına genç yaşta yelken ve denizcilik kültürü veren toplumlar her zaman eşitlerinin ilerisinde olmuştur. Yelken çok boyutlu, hızlı, emniyetli ve doğru karar verme yeteneğini geliştirir ve bir sonraki hamleyi düşünmeye davet eder. Antalya’da her gün mavi vatan sularında yüzlerce yelkenliyi görmek bir hayal değil hedef olmalıdır” diyor. 

Söylenenler ve taleplere bakınca yapılamayacak şeyler değil aslında. Yeter ki biz insanımızın tabandan denizle barışık yetişmesini isteyip sırtımızı denize dönmeyelim. 

Çünkü toplumda güvenilir ve ülkesini, memleketini, denizi ve insanını seven en iyi bireylerin denizcilerin içinden çıktığını biliyorum. Buna çok ama çok ihtiyacımız olduğunu da. 

O zaman haydi demir alalım ve, “Pruvanız neta, dümeniniz viya, rüzgarınız kolayına olsun” diyelim.