Türkiye’de sivil toplumun ‘demokratik denge’ görevini yerine getirememesini ve bu durumun olağan neticelerini her dönem yaşıyoruz.
Genel veya yerel güç odağının kontrol ve baskısı altında kalan sivil toplum çoğu zaman görevini yapmaktan geri duruyor ya da görevini ‘-mış’ gibi icra ediyor.
Bu noktada ‘genel veya yerel güç odağı’ ifadesi, kimi zaman siyaset kimi zaman sermaye kimi zaman ise çıkar gruplarını tanımlıyor.
Bursa özelinde sivil toplumun üzerinde ekseriyetle her bir odağın ayrı ayrı baskısı olduğunu hatta sivil toplumun bir güç odağına sıçrama tahtası olarak kullanıldığına şahit oluyoruz.
Gerçekten ‘kamusal sorumluluk’ ile sivil bir temsil oluşturanların sayısı bir elin parmaklarından fazla değil desek haksızlık etmiş olmayız.
Öte yandan bazı sivil toplum yapılarının da gerçek sorumluluk ve görev alanlarının aksine ideolojik saplantılarla varoluş ortaya koyduklarını görüyoruz.
Örnek mi? TMMOB ve TTB…
Meslek ve meslektaş siyaseti yapması gereken yapıların muhalefetten rol çalacak ölçüde politize olduğunu ve hatta daha rijit noktalara savrulduklarını biliyoruz.
Elbette o çatı altında bulunup da olması gerekeni, olması gerektiği gibi yapanlar da yok değil.
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Bursa Şube Başkanı Serdar Atilla Erdem ve yönetimi, buna örnek gösterilebilir.
Başkan Erdem’in dün medyamıza gerçekleştirdiği ziyarette yaptığımız sohbet, bir kez daha bu kanaatimizi müşahede fırsatı verdi.
Erdem, samimi ve eleştiriye açık yaklaşımıyla hem benim hem de mesai arkadaşlarımın takdirini kazandı.
İMO’yu eskiden olduğu gibi ‘gündem belirleyen’ konuma taşımak istediklerini ifade eden Erdem, yakında kamuoyuyla paylaşmaya başlayacakları ‘Bursa Vizyonu’ çalışmalarından heyecanla bahsetti.
Erdem’den öğrendiğimize göre aylık periyotta İMO Bursa, kente dair başlıklarda özel raporlar yayınlayacak ve hem toplumsal hem genel politika hem de yerel idare düzeyine ışık tutacak.
Biz de bu raporları merakla bekliyoruz. Elbette bu raporların ne derece fiiliyat kazanacağını da irdeleyip takip edeceğiz.
Erdem’e göre Bursa’da yapılması gereken çok iş var. Ve en acili ise depremsellik bağlamında yapı envanterinin belirlenmesi…
Geçmiş yıllarda İMO Bursa olarak bazı ilçelerde yapı envanteri taraması yaptıklarını hatırlatan Erdem, bu çalışmanın kent genelinde yapılmasının acil ve zaruri olduğunu vurguladı.
Depremin coğrafyamızın bir gerçekliği olduğunun altını çizen Erdem, yapıların olası bir depremde ne durumda olacağının bilinmesi gerektiğini belirtirken envanter çalışmasının aynı zamanda kentteki kaçak yapı varlığını da ortaya koyacağını söyledi.
Sivil toplumda genel olarak sorunların ve sorunları yaratanların ‘hınk’ deyiciliğini görüyoruz.
Başkan Erdem, bu tavrın aksine bir anlayışta olduklarının emaresi sayılabilecek bir tutum sergiledi.
İMO Bursa yönetimi olarak ‘doğrunun yanında’ olmaya anlayışında olduklarını özellikle belirten Erdem, “Yanlış yapan babamın oğlu olsa tanımam, eleştirir ve karşısında dururum” dedi.
Temel yaklaşım olarak sistemi düzeltmeye ve çözüme odaklandıklarını söyleyen Erdem, odanın mesleki ve kamusal sorumluluklarının tamamını üstlendiklerini ve her biri için ayrı ayrı çalışacaklarını ifade etti.
Erdem, Bursa’nın kent anayasası diye tanımlanan 1/100.000’lik plana ihtiyacı olduğunu ve bu planın birilerinin değil Bursa’nın menfaatlerine göre hazırlanması gerektiğini savundu.
Kent anayasası ile gelecek nesillere ‘teşekkür edecekleri’ bir Bursa bırakılması gerektiğini irdeleyen Başkan Erdem, kent genelinde sanayi, tarım ve turizm dengesinin önemli olduğunu söyledi.
Dün bu köşeden ‘Akademik konu mankenliği’ başlığında sizinle paylaştığım görüşleri Erdem’e de ifade ettim. Ve Erdem eleştirilerimi makul bir tavırla karşıladı.
Altıparmak-Çarşamba bölgesine yönelik Bursa Büyükşehir Belediyesi ve akademik odalar arasında imzalanan protokol hakkında Erdem, yapılacak çalışmanın önemli olduğunu belirtirken daha önemli olanın vatandaşın kentsel dönüşüm bilinci olduğunu söyledi.
Bursa’da kentsel dönüşüme yönelik ‘cebimden para çıkmasın/üstüne para alayım’ şeklinde yaygın bir kanaat olduğunu hatırlatan Erdem, bu şekilde dönüşüm yapılamayacağını hem merkezi idarenin hem yerel yönetimin hem de vatandaşın sorumluluk üstlendiği bir yapıda dönüşümün mümkün olduğunu anlattı.
Vatandaşta kentsel dönüşüm bilinci açısından basına da sorumluluklar düştüğünü vurgulayan Erdem, siyaset kurumunun da bu konuda vatandaşı dönüşümün paydaşı kılan bir dil kullanması gerektiğini belirtti.
Genel olarak birçok başlıkta Erdem ile fikirlerimiz kesişti. Özellikle bu dil kullanımı konusunda da ben siyasetin sorumlu davranması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü zaten toplumda her şeyi devletten bekleme eğilimi var. Bir de siyaset kurumu ‘dönüşüm yapacağız’ derse vatandaş direk gelip evlerimizi dönüştürecek sanıyor ve o beklentiye giriyor.
Siyaset kurumunun vatandaşla ‘birliktelik’ bağı kurması gerekiyor. “Birlikte başardık, birlikte başaracağız” demesi şart.
Yoksa birilerinin ezberleri yaygın kanaate dönüşüyor ve ‘madem devlet deprem vergisi alıyor, dönüşümü de yapsın bir zahmet’ anlayışı yankı buluyor. Bilmiyor ki toplanan vergilerle bir mahalle bile dönüşmez!
Vatandaş eski evini yenilerken elini cebine atması gerektiğini bilmeli, kabul etmeli…
Sivil toplumda üstlendiği temsil görevini çıkar odaklarının hizmetkarlığıyla değil de kamusal sorumluluk bilinciyle yapan başkanlara saygıyla…