Yağmur yağıyor, evlerimizi işyerlerimizi su basıyor. Araçlarımız göle dönen yollarda sürükleniyor. Fırtına çıkıyor, çatılarımız uçuyor. Deprem oluyor, taş taş üstünde kalmıyor. Binlerce kişi hayatını kaybediyor. Milyarlarca dolar heba oluyor. Madende çalışıyoruz. Heyelan meydana geliyor, göçük altında kalıyoruz. İşin tuhafı bu ülkede binalar deprem olmadan bile yıkılmaya başladı.
***
İşte daha geçtiğimiz günlerde İstanbul Küçükçekmece’de bir apartman durup dururken kendiliğinden çöktü. Haliyle gözler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın üzerine çevrildi. Sayın bakan sosyal medya hesabından bina inşa edildikten sonra yapının üzerine kaçak bir buçuk kat çıkıldığı açıkladı. Binanın yapımında deniz kumunun kullanıldığını anlattı. Bununla da kalınmamış, daha sonraki süreçte binanın statiğini bozacak müdahaleler yapılmaya devam edilmiş. Bir kişinin hayatını kaybetmesine, 8 kişinin de yaralanmasına neden olan facianın ardından binanın sahibi taksirle ölüme ve birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmak suçundan tutuklanıp ceza evine gönderildi. Şayet binaya kaçak katı bu tutuklanan kişi çıktıysa bu kişi hakkında bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmaktan da dava açılabilir. Yani talep edilen ceza artabilir. Bunu yargılama sürecinde göreceğiz.
***
Bu çöken bina gibi ülkemizde üzerine kaçak kat çıkılan, deniz kumu kullanılan yığınla bina var. O nedenle en ufak sarsıntıda bile büyük felaketler yaşanabiliyor. Hatta İstanbul’da Küçükçekmece’de yaşanan son olay gibi bazen deprem bile olmadan koca koca binalar kendiliğinden çökebiliyor. Sıkıntı büyük. Örneğin Antalya’da herhangi bir cadde ya da sokaktan geçerken kafanızı kaldırıp binaların çatılarına ve zemin katlarına bir bakın. Çatılara o yıkılan İstanbul’daki bina gibi kaçak kat çıkıldığını görebilirsiniz. Hatta kamu binalarında, ülke yönetimine talip olan siyasi partilerin binalarında da imar mevzuatına aykırı durumlarla karşılaşa bilirsiniz. Giriş katlar ise tam bir facia. 
***
Apartmanların zemin katlarındaki dükkanlar her el değiştirdiğinde tadilata alınıyor. Apartmanların duvarları yıkılıp, ortak alanlar, binaların otoparkları bile dükkanın içine katılıyor. Her yer kırılıp, dökülüp yeniden inşa ediliyor. Bazen işçilerin başında duran da olmuyor. Bodoslama dalıyorlar. Kiriş kolon ne varsa önlerine çıkanı yıkıp geçiyorlar. Çünkü bazı ameleler inşaat işinden hiç anlamıyor. İşte İstanbul’daki gece kulübü tadilatında yaşanan facia daha ortada duruyor. Elyaf malzemelerin yanında yapılan kaynaktan çıkan kıvılcımlar kaçak tadilat yapılan gece kulübünde 29 kişinin ölümüne neden oldu. İşini bilen bir kaynakçı elyaf malzemelerin yanında kaynak yapılmayacağını bilmesi gerekirdi. İnşaat sektöründe özellikle tadilat işlerinde tam bir başıbozuk düzen var.
***
Örneğin Antalya’da son yıllarda tadilat ve inşaat işlerinde Suriyeliler çalıştırılmaya başlandı. Ameleye ihtiyacı olan Kepez’deki Mehmet Atay Caddesi’ndeki Toptancı Halin yanına gidip Suriyelileri alıp götürüyor. Hatta pandemi döneminde Cumhuriyet Meydanındaki Atatürk anıtına bile korona temizliğini Suriyeli işçilere yaptırmışlardı. Suriyelilerin kullandıkları kimyasallar nedeniyle bronz anıt ne hale gelmişti. İnşaatlarda çalıştırılan Suriyeli işçilerin çoğunun kaydı küreği de yok. Çünkü çoğunun Antalya’da ikamet etmeleri bile yasak. Antalya’da kaçak yaşıyorlar. Ama ucuz işgücü olarak görüldükleri için onlara ses de çıkartılmıyor.  
***
Öte yandan Antalya’da da yığınla deniz kumuyla inşa edilen bina var. Hatta geçmişte daha düne kadar sahillerde kum hırsızlığına karşı belediyenin ekipleri nöbet tutardı. Belediye çalışanları tehdit edilirdi. Üzerlerine kamyon sürenler olurdu. Şimdi artık inşaatlarda deniz kumu kullanılmıyor. Ama geçmişte deniz kumu kullanılarak inşa edilen binalar halen duruyor. Çünkü bu binaların kentsel dönüşümü gerçekleştirilemedi. Şu ana kadar Antalya’da büyük bir sarsıntı da olmadığı için bir felaketle de karşılaşılmadı.  Önlem almak yerine kolayını seçiyoruz. Facia olduğunda tuz buz olan binaların müteahhitlerini yakalayıp içeriye atıyoruz. Onları içeri atarak sorun çözülebilir mi? 
***
Elbette sorumlulardan hesabı sorulacak. Ama bir daha böyle acılar yaşanmaması için binalar kendiliğinden yıkılmaması için, tadilatlarda facialar yaşanmaması için ne yapacağız? Yasa dışı uygulamalara, kaçak tadilatlara, ucuz kaçak işçi çalıştırmaya devam mı edeceğiz. Her bina çöküşünde binanın müteahhidini ya da alt kattaki dükkan sahiplerini milletin gazını almak için içeri tıkmaya devam mı edeceğiz. Gözümüzün önündeki sorunları bir facia olduğunda mı fark edeceğiz? Yoksa artık bir daha böyle olaylar yaşanmaması için “dur” mu diyeceğiz?  Ne yapacağız?  Yerimiz neresi olacak?