Biraz uçuk düşünelim. Tesadüflere yer vermeyelim.
Suriye'de hiç beklenmedik bir anda Ahmet Eş Şara diye bir delikanlı çıktı ortaya.
Geçmişi malûm.
Terör örgütlerinde yer almış biri.
Ne oluyorsa oluyor birden saf değiştiriyor.
Rest çekiyor terör örgütlerine.
O arada birşeyler oluyor.
"Sizin yolunuz yanlış" diyor.
"Ben sizinle olamam artık" diyor.
"Ülkeme hizmet etmeliyim" diyor.
"Değiştim" diyor.
"Bana güvenin" diyor.
"Ülkemi, halkımı, Suriye'yi bu zalim, gaddar, cani Esat'tan kurtarmam lazım" diyor.
Ve bir büyük güç Ahmet Şara'nın elinden tutuyor, harekete geçirtiyor.
Binlerce Esat karşıtı savaşçı toplanıyor etrafında.
Silahlanıyorlar.
Eğitiliyorlar.
Taktik savaşı öğreniyorlar.
Bunların olması hep tesadüf mü?
Her kafasına esen bir teröristin:
"Ben örgütten ayrılıyorum, gidip kendi örgütümü kuracağım" demesi mümkün mü?
O örgüt lideri bir anda bu kişinin canını alır.
İpini çeker.
Çekmezse kendi sonunu hazırlamış olur.
O nedenle Ahmet Şara sırtını çok büyük ve güçlü bir yere dayamıştır.
O güçlü yer, kendisinde liderlik yapma kapasitesi olduğunu görmüş el uzatmış, tutmuş, konuşmuş, ülkesinin kurtulması gerektiğini ve buna öncülük etmesi için kendisine teklif gitmiştir.
Bunlar bir anda bir günde bir ayda olmuş, olacak şeyler değildir.
Siyasi, askeri konular gündelik olağan haliyle devam ederken o güç Ahmet Şara'yı yetiştirmiştir.
Hazırlamıştır.
Ve zamanı geldiğine karar verilmiş, düğmeye basılmıştır.
Halk harekete geçirilmiş Esat kaçmıştır.
Hiçbir başarı tesadüf değil, yoğun ve uzun bir çalışmanın eseridir.
O büyük güç Türkiye'dir.
Bu uçuk düşünceyi ABD başkanı Trump görmüş ve dile getirmiştir.
Uçuk düşünceler zamanla gerçekleşir.
Kafasını kuma gömenler bunu göremez, anlayamazlar.
Türkiye'nin büyüklüğü altında ezilen küçük nebatlar her zaman küçük kalacaklardır.