Kıymetli okur, siyaset yapıcılar için olmazsa olmazların başında retorik gelir.

Retorik, bizde belagat ve hitabet diye karşılık bulur.

İkna amaçlı retoriğin 3 temel unsuru vardır: Ethos, Pathos, Logos…

Aman bunu üç silahşor ile karıştırıp dördüncüsü dartanyan demeyiniz…

Ethos, siyasetçinin karakteri ve kişiliğini; pathos, kitleyi iknaya sevke edecek duygusal coşkunluğu; logos ise mantıksal tutarlılığı tarifler, diyerek bu kavramları vülgarize edebiliriz.

Esasen kılık kıyafetten oturuş yürüyüşe kadar tüm durum ve koşullardaki tutumlar, retoriğin birer parçasıdır.

Bu yönüyle bakıldığında Türkiye’de retorik bağlamında güçlü siyasetçi sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

Umutsuz vakaların ise haddi hesabı yok. Öyle ki siyasetin bir yerde de temsil kabiliyeti olduğu gerçekliğinin yadsındığına örnek gösterilebilecek çok sayıda isim var…

Gelin bir isim üzerinden örnekleyelim…

CHP’nin çiçeği burnunda genel başkanının ethos’unu 10 üzerinden puanlasak kaç verirsiniz?

Acaba puanlarken brütüslüğünü mü? Yoksa emanetçiliğini mi? Ele alsak…

Ethos, bir yönüyle de erdem ve ahlak…

Kendinden öncekini ‘değişim’ diyerek eleştirirken tereyağından kıl çekercesine tüm süreçlerden kendini sıyırmasını bir erdem olarak görebilir miyiz? (Herhalde ‘yeni etik’ dedikleri bu olsa gerek…)

‘Hrant Dink’in katilini ziyaret edip sonra da öldürüldüğü yerdeki eylemde konuşmak’ acaba bundan ethos’u mu, pathos’u mu, yoksa logos’u mu yorumlasak…

İzahat da gayet tutarlı; ‘biz o zaman herkesi ziyaret etmiştik.’

Yahu biri eksik kalsaydı, duruşunuz olsaydı…

Ethos’tan notu zayıf…

Peki, pathos?

İsterseniz bunu hiç puanlamayalım. Zira grup toplantılarında tutamadığı gözyaşlarından biliriz kendisini… Kitlesinde doğurduğu iknaya dönük duygusal coşkunluk, dört duvar yankısından ibaret.

Pathos notu da kalpler gibi kırık…

Gelelim logos’a…

Mantık ve tutarlılık var mı?

Değişim derken daha selamlama da aynılaşmak…

Atatürk’ü, yine bir örtünmeye alet etmek.

Bakın ki geminin dümeni aynı, rotası aynı!

Hedep’e teşnelik: Kara göründü diyerek buzdağına çakılmak.

Logos’ta halk verir hakkını.

Çantacılar alır payını!

***

Durun bir dakika!

Hakkını teslim edelim.

Özel, bir önceki gibi değil.

Hedep ile yan yana gelmede daha cüretkâr.

Atatürk demiş, Atatürkçülük demiş; umurunda mı logos?

Belli ki Özel, kürt demokratikleşmesinden sonra kürt modernleşmesinin de mimarı olmaya talip.

Öyle ya kürtçe operaya gitti ve bölücü mesajları ayyuka çıkmış kürt sopranonun elini mucuks diye öptü.

Demirtaşa özgürlük isteyen, seyit rızaya rahmet okuyan sopranonun elini öpmesi yetmedi Özel’e, bir de Hedep Milletvekili Pervin Buldan ile hatıra fotoğrafı çekildi.

Mesajı ise şahane:

İstanbul Kadıköy'de Süreyya Opera Sahnesi'nde ünlü soprano Pervin Chakar ve piyanist Paolo Villa'nın ‘Bir Opera Gecesi’ dinletisine katıldık.

Sn. Chakar'ın performansı kadar verdiği barış kardeşlik mesajları ve deprem acımızı paylaşması da etkileyiciydi.”

Masum Kadıköylü, böyle zulüm görmedi!

Sayın Özel, kendinize haksızlık etmeyin!

Bölücülüğü alenileşmiş, kamuoyu vicdanında yargısını bulmuşlarla ‘barış’ ve ‘kardeşlik’ gibi yumuşak kavramların istismarıyla bir araya gelme konusunda sizin performansınızın da etkileyici olduğunu söylemek gerek. Ama siz yine de tizlere fazla alışmayın… Peste kalın… Ne olur ne olmaz…

Ne de olsa retorik, mesaj işi!

Belli ki birileri mesajı almış… Dört koldan tam yol ileri denilmiş!

Bakın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü ne yapıyor.

Görünürde masum bir etkinlik, adı da şöyle: “Türkçe Edebiyatın Flanözleri, Evden Dışarı Çıkmak: Nezihe Muhiddin, Suat Derviş Leyla Erbil”

Türkçe edebiyat mı?

Yahu ne oldu ‘Türk Edebiyatı’na?

İyice zıvanadan çıktınız! Bu cehalet değil, aleni hainlik!

Bu kafasına göre keyfiliğin elbet bir neticesi olacaktır!

Saygılar…