Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının gözaltına alınmasının ardından yaşanan sürece bakınca, gerçekten şaşırmamak elde değil. Devletin yetkili kurumları, bir takım duyumları, ihbarları, gizli tanık beyanlarını, teknik ve fiziki takip işlemlerini titizlikle yürütmüş ve ardından da gereğini yapmış.
***
Onlar düğmeye basınca, belirli çevreler de aynı hızla harekete geçti. Kimileri kopardıkları yaygaralarla meseleyi sulandırmaya, kimileri ise olayları farklı boyutlara çekerek işin özünden uzaklaştırmaya ve kamuoyu baskısı oluşturmaya çalışıyor.
***
İtirafçı beyanları, gizli tanık ifadeleri, ses kayıtları ve MASAK raporları neredeyse yok sayılıyor. Bunun yerine, "Yargı eliyle Erdoğan’ın en büyük rakibi saf dışı bırakılmaya çalışılıyor" veya "Muhalefet rejim baskısıyla susturuluyor" gibi iddialar ortaya atılarak sürecin çarpıtılması amaçlanıyor.
***
Oysa bu iddiaları, ifadeleri ve raporları okuyan aklıselim bir insan, sükûnetle sürecin devamını takip eder. Ancak olay, adeta suçlunun güçlü olanı bastırdığı bir noktaya sürükleniyor.
***
Öncelikle şunu belirtmek lazım: Ekrem İmamoğlu’nun yaşadığı bu süreçte ortaya atılan iddiaların tamamı, kendi partisinden gelen isimler tarafından gündeme taşındı. Diploma meselesine bakın, yatay geçiş olayını, şaibeli kurultay iddialarını, yolsuzluk iddialarını ve terör örgütüyle iş birliği suçlamalarını kimler ortaya çıkarmış, iyice inceleyin.
***
Karşı cepheden bir kişi bile var mı? Kendi içlerinde birbirlerine düşman olup açıklarını kollamışlar ve sonuçta bu sürecin yaşanmasına sebep olmuşlar. Ama suçlu başkası, öyle mi? Hadi oradan! Nasrettin Hoca’nın dediği gibi: "Hırsızın hiç mi suçu yok?" Aynı misalde olduğu gibi, yapanın suçu yok ama göz yummayan suçlu, öyle mi?
***
Bu nasıl bir arsızlık, nasıl bir yüzsüzlük, gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Partisi, siyasi görüşü, etnik kökeni ya da dini inancı ne olursa olsun, bu ülkede milletin emanet ettiği makamları şahsi çıkarları ve menfaatleri için kim kullanıyorsa, kim beytülmale göz dikiyorsa Allah hepsini kahru perişan etsin!
***
Hırsıza, arsıza "dur" diyeceğimiz yerde, suçu başkalarına atıp yalan ve algılarla toplumun dikkatini başka yönlere çekersek, bilin ki gelecekte yaşanacak her türlü ahlaksızlıktan biz de sorumlu oluruz. Çünkü gerçekleri örtbas etmek, sadece suçluların cesaretini artırır.
***
Bugün yapılan her yanlışın hesabı bir gün mutlaka sorulur. O gün geldiğinde de kimse mağdur edebiyatı yaparak kendini aklayamaz! Gerçekler er ya da geç ortaya çıkar ve o zaman sadece adaletin değil, vicdanın da tartıldığı bir dönem başlar. Bu tür yanlışlar, toplumsal yapıyı çürütür, güveni sarsar ve en sonunda herkesin kaybetmesine yol açar.
***
Günümüz siyaseti, ne yazık ki bazen bu tür manipülasyonlarla şekillendirilmek isteniyor. Her ne kadar algı oyunlarıyla toplumun dikkatini başka yerlere çekmeye çalışsalar da, sonunda hakikat her zaman galip gelir.
SON SÖZ
Bu süreçte hepimize düşen sorumluluk, adaletin ve doğru bilginin yanında durmaktır. Aksi takdirde, bizler de bu yozlaşmış düzenin bir parçası haline geliriz.