Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Lideri Devlet Bahçeli, dün partisinin grup toplantısında yine tarihi bir konuşmaya imza attı.

“Merhum Namık Kemal hem şair hem de düşünür olarak 19’uncu yüzyılda jeopolitik kavrayış ve sezgisi güçlü bir vatan sevdalısıydı.

İstanbul’un güvenliğini Belgrat’ın güvenliğinde görüyordu.

Şayet Belgrat kaybedilirse mutlaka İstanbul’un işgal ve esarete uğrayacağından bahsetmişti.

Tarihi gelişmeler onu haklı çıkardı.

Belgrat’ın resmen elimizden kayıp gitmesine neden olan Berlin Antlaşması’ndan 42 yıl sonra İstanbul işgal edildi.

Günübirlik düşünmek, devlet aklını köreltmek, hamasetle günü kurtarmak, hadiselerin akışına göre politika değiştirmek herkesin dikkatini çekiyorum ki, bölgesel tehdit ve tehlikeleri eninde sonunda vatan topraklarına taşıyacaktır”ifadeleriyle değerlendirmesine ‘Vatan Şairi’ni referans alan Sayın Bahçeli, 13 Kasım 2009’da gerçekleştirdiği tarihi konuşmayı hatırlattı ve şu sözleri öne çıktı:

“…Kudüs güvende değilse, Gazze güvende değilse, Halep güvende değilse, Kerkük güvende değilse, soydaşlarımız ve din kardeşlerimiz güvende değilse, altını çizerek belirtiyorum ki, Ankara’nın güvenliğinden hiçbir akıl ve vicdan sahibi bahsedemeyecektir…”

***

Bilindiği üzere Sayın Bahçeli, 21 Ekim Pazar akşamı Gazze’de kanın durması için şu ifadelerle ateşkes çağrısı yapmıştı:

“Milliyetçi Hareket Partisi olarak çağrımız şudur: Eğer bugünden itibaren 24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa, saldırılar durmazsa, mazlumların üzerine bombalar bırakılmaya ısrarla devam ederse, milletimle açık açık paylaşıyorum ki, Türkiye süratle devreye girmeli, tarihi, insani ve inanç sorumluluğunun gereği her neyse yapmalıdır. Gazze’yi koruma ve kollama misyonunu üstlenmek bize ecdadımızın mirasıdır.”

Türkmen Beyi Bahçeli’nin bu mesajı özellikle sosyal medyada bir takım aparatlarca dejenere edilerek sulandırılmaya çalışılmıştı.

Dört bir yanımızı saran ateş çemberi fayrap büyürken Sayın Bahçeli’nin ifadelerini, anlama ve kavrama iradesinden yoksun aklı evveller, tüm çapsızlıklarıyla ti’ye almaya çalıştılar.

Bilge Lider, bu akıl, ahlak e vicdan yoksunlarına şu cevabı verdi:

“Bazıları şahsıma yönelik ‘önden siz buyurun’ diye alaycı bir üslupla karalama kampanyasına alet oldular.

Hiç merak buyurmasınlar, bizim anlayış ve anılarımızda kimin arkadan geleceğine bakmadan önden gider şehit Önkuzular.

Devletim istesin, milletim destek versin, şartlar da öyle gerektirsin, şayet Gazze’deki çocuklara kol kanat germek, füzeye karşı sapan taşıyla insanlık mevziisine girmek için yola revan olmazsam namerdim.

Bu vatanın çocuklarını ateşe atmak istiyormuşuz.

Gazze’yi ecdad mirası olarak göremezmişiz.

Ne işimiz varmış Gazze’de.

İsrail-Filistin çatışması bizim meselemiz de değilmiş.

Bu ifade sahiplerinin hepsi birden vicdanen ve kalben yanmış ve küle dönmüş bir avuç çapulcudur.

Gazze’deki toplu katliamı ve soykırıma varan İsrail şiddetini idrak etmek için Filistinli olmaya gerek yoktur, birilerinin iddia ettiği gibi Arap olmaya gerek yoktur, hatta Müslüman olmaya da gerek yoktur, sadece insan olmak, insani değerleri savunmak kâfidir…”

***

Ateşkes için tanıdığı 24 saat mühlet üzerinden yapılan zevzekliklere de yanıt veren Sayın Bahçeli, şöyle dedi:

“24 saat dolmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti insanlık nam ve hesabına, barış ve çözüm iklimini yeşertmek, garantörlük mekanizmasını kurmak adına her türlü müdahale ve mücadeleye hazır ve kararlı olmalıdır.

Bizde geri adım yoktur.

24 saati Amerika'nın saatiyle özdeşleştirip 'Neredeydi 24 saat?' diye soran Amerikan uşakları, Biden saat kaçta dinlenme ofisine gitti?

Birleşmiş Milletler etkisizdir.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Refah Sınır Kapısı’nda boy göstermekten başka bir şey yapamamıştır.

İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan umut yoktur.

‘Gazze için Kahire Barış Zirvesi’nden bir sonuç çıkmamıştır.

İslam ülkeleri atıl ve aciz şekilde Gazze’nin bombalanmasını izlemektedir.

O halde Gazze’yi koruma ve kollama misyonu Türk milletinin üzerindedir.

Ya kalıcı barış ortamı sağlanarak iki devletli çözüm için taraflar masaya oturur ya da Gazze’nin imhasına Türkiye Cumhuriyeti her ihtimali dikkate alarak tepkisini üst düzeyde, en seri ve sert şekilde gösterir.

Bizim tavrımız, tutumumuz ve duruşumuz budur.”

Acaba bu konuda Sayın Bahçeli, daha açık ne söyleyebilirdi?

Türkiye’nin bölgedeki etkinliği ve gücü açısından anlamak isteyene bu sözler yeter de artar bile…

Sayın Bahçeli’nin grup konuşmasının başında Osmanlı ve Cumhuriyet devamlılığı ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi üzerinden yaptığı değerlendirmeler de sorumluluk sınırlarımızı yeniden çerçevelendirmektedir.

Etrafımızda yaşanan onca gelişmeye rağmen halen iç politikanınsığ kutuplaşmalarından hareketle ideolojik nefretini her fırsatta kusanların yola gelmesini beklemiyoruz.

Atını keçeyle nallayan ahmakların değil uzgörü sahibi bozkurtların izinden yola devam edeceğiz…

Saygılarımla…