Kıymetli Okur, yine bu köşeden 17 Temmuz 2023 yılında ‘Toplumsal bungunluk’ başlığı altında bir yazı yayınlamış genel manzaraya tanıklığımı arz etmiştim.
(Okumak isteyenler için link: https://www.liderbursa.com/toplumsal-bungunluk-h38772.htm)
Bu kez de yine aynı başlıkla farklı bir yazıyı zihin atölyenize sunuyorum. Yalnız bu yazıda size bir başka kişinin izlenimlerini, kendisinden aldığım izinle paylaşıyorum.
Şöyle diyor:
“Kendi Ülkemde Yabancı: Bir Toplumsal Bunalım Hikayesi
Facebook sormuş: “Ne düşünüyorsun?”
Ben de kendime sordum: Ne düşünüyorum?
Ve fark ettim ki, kendi ülkemde bir yabancı gibi hissediyorum.
Bu his, yalnızca benim değil, milyonlarca insanın taşıdığı bir ağırlık. Çünkü önümüzdeki tablo karanlık: siyasi belirsizlik, ekonomik sarsıntı, toplumsal çöküş ve derinleşen kutuplaşma.
Siyasi Düzeni Anlamakta Zorlanıyoruz
Tarafsızlığın Kaybı: Cumhurbaşkanı, anayasal tarafsızlığını yitirmiş durumda. Parti lideri gibi konuşuyor, toplumu ayrıştıran bir söylem benimsiyor. Oysa en yüksek makam, herkesi kucaklayan bir figür olmalı.
Muhalefet Krizi: Muhalefet, kendi içinde bölünmüş durumda. Parti içi iktidar mücadelesi, halkın temel sorunlarını gölgede bırakıyor. 85 milyonun geleceği, sadece belli bir grubun iç dinamikleriyle belirlenmemeli.
Dış Politika ve Tutarsızlık: TBMM heyetinin Erbil temasları, şu ana kadar savunulan sert milliyetçi söylemlerle çelişiyor. Pragmatizm adına yapılan bu manevralar, toplumun siyasete duyduğu güveni daha da zedeliyor.
Ekonomik Gerçekler ve Halkın Gelecek Kaygısı
Geçim Sıkıntısı: Resmi rakamlarla halkın yaşadığı gerçekler arasında derin bir fark var. Market raflarındaki fiyatlar, resmi enflasyon oranlarının gerçekleri yansıtmadığını gösteriyor.
Eriyen Maaşlar: Emekliler, asgari ücretliler ve dar gelirli kesimler, artan kiralar ve gıda fiyatları karşısında eziliyor. Ay sonunu getirmek her geçen gün daha da zorlaşıyor.
Gelir Uçurumu: Sermaye sahipleri büyürken, halk fakirleşiyor. Ekonomik sistem, toplumu daha da ayrıştırıyor.
Toplumsal ve Kurumsal Çöküş
Diyanet ve Tarikatlar: Cemaat ve tarikatların dini istismarı, halkta derin bir güvensizlik yaratıyor. Diyanet, bu durumu düzenlemek yerine sessiz kalmayı seçiyor.
Adalete Duyulan Şüphe: Yargının taraflı hale geldiği algısı, hukukun herkese eşit mesafede olmadığını düşündürüyor. Adaletin zedelendiği bir toplumda, güven duygusu kayboluyor.
Halk Kendini Sahipsiz Hissediyor
Bugün milyonlarca insan, kendi ülkesinde yabancı gibi hissediyor.
Gençler, geleceklerini göremiyor; yaşlılar geçinemiyor, çalışanlar adil bir sistemin içinde olmadıklarını hissediyor.
Halk, siyasetçilerden sorunlara çözüm bulmasını beklerken, sadece kutuplaştırıcı söylemler duyuyor. Şu an ihtiyacımız olan, daha fazla hamaset değil, adil ve kapsayıcı bir yönetim anlayışı.
Çıkış Yolu: Ortak Akıl ve Adil Yönetim
Bu kriz ortamından kurtulmak için:
Siyasi Tarafsızlık: Cumhurbaşkanı, toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede durmalı.
Ekonomik Şeffaflık: Enflasyon ve gelir dağılımında adalet sağlanmalı.
Hukukun Üstünlüğü: Yargı bağımsız olmalı, hukuk herkes için işlemeli.
Toplumsal Bütünlük: Siyasetçiler kutuplaştırıcı dil yerine birleştirici bir söylem benimsemeli.
Son Söz
Türkiye, büyük bir ülke, güçlü bir milletiz.
Ancak bu büyüklüğü koruyabilmek için adalet, eşitlik ve özgürlük temelinde yeniden inşa edilmiş bir sistem gerekiyor.
Bugün hissettiğimiz ‘mültecilik’ duygusu, ancak adil bir düzen ve ortak akılla umuda dönüşebilir. Yeter ki siyaset, halkın sesini duymaya cesaret etsin.”
***
Yukarda ‘italik’olarak aktardığım satırları kaleme alan, Türkiye’de doğa ve insan öykülerinin en iyi anlatıldığı TV belgesellerinin yapımcısı ve fotoğraf sanatçı Sayın Cemal Gülas’a ait.
Uzun yıllar TRT’de yayınlanan ‘Zamanın Tanığı’ adlı belgeselleriyle topluma, yalnızca bir öyküye tanıklık değil sahip olduğumuz coğrafi,beşerîve kültürel zenginlikle bağ kurma şansı sunuyordu.
Yine aynı kanalda yayınlanan ‘Keşif ve Macera’ adlı programı da Anadolu’nun saklı kalmış eşsiz karelerini yansıtıyor izleyenlere, Türkiye’nin ne kadar benzersiz hazinelere sahip olduğunu gösteriyordu.
Benim için: Sayın Cemal Gülas’ın belgesellerinin alametifarikası, yalnızca dünyanın ışıkla oyun oynayabilen sayılı gözlerinden biri olması değildi. Onun imzasını taşıyan belgesellerin sihri, toplumsal bağları güçlendirmesi, aidiyet duygusunu pekiştirmesi, ülke ve millet sevgisini aşılamasıydı.
Şimdi Sayın Gülas’ın kaleme aldığı satırları okuyunca üzüldüm. Yıllarca topluma düşünsel ve kültürel bağlamda köprülük vazifesi görmüş bir kişinin yaşadığı ‘yabancılık’ hissinin nedenleri görülmeli ve konuşulmalı…
Bu noktada Sayın Gülas ile bazı başlıklarda ayrıştığımızın da altını çizmeliyim.Fakat bu, yine de onun görüşlerinin dikkate değer olduğu gerçekliğini değiştirmiyor.
***
Ülkesini kendinden çok sevenlere saygıyla…