Bu gün o gün. O, yerin sarsıldığı, savrulduğu gün. Gökyüzü titredi.

Binalar kavak misali bir sağa bir sola, bir ileri bir geri sallanmaya başladı.
İnsanlar derin uykudalardı.
Rüyalar tatlıydı.
Yataklar sıcak.
Evler sessiz geceyi yaşıyordu.
Birden yer koptu.
Karyola savrularak yan duvara çarptı.
İnsanlar neye uğradıklarını anlamaya çalışırken apartman çökmeye başladı.
Ne oluyordu?
Rüya mı görüyordu insanlar?
Oysa ölüm kol geziyordu.
Sokakların sessizliğini çığlıklar bozdu.
Hava buz kesmişti.
Eksi on dört derece.
Kar yağıyordu lapa lapa.
Nereye kaçacağını, ne yapacağını bilemiyordu.
Yatak giysileri ile dışarı fırlayan, ağlayan, bağıran, feryat eden sesler birbirine karışıyordu.
Sağlam yapılmayan, eski olan apartmanlar büyük çatırdılar ile yıkılıyordu.
Bu gün o gün.
Canların yitirildiği gün.
Acıların yürekleri yaktığı gün.
Ölümün her yanda olduğu gün.
Anlatılması zor olan gündü o gün.
Sonra gün ağardı.
Felaketin darbesi o zaman farkedildi.
Binalar çökmüş, insanlar içinde, kimi ölü kimi yaralı.
Kimi inliyor kurtarılmayı bekliyor kimi kefene sarılıp gömülmeyi.
Acının tarifi yok.
Zaman hızla geçti.
Öğlen namazı kılındı büyük bir hüzünle.
Tam cami dağılmıştı ki ikinci darbeyi vurdu yeryüzü.
Öyle bir sarstı ki.
Yer adeta deniz dalgası gibi ayaklarımızın altında oynuyordu.
Çatılar yıkılıyor, camlar patlıyor, binalar yıkılıyor, insanlar korkudan gözleri fal taşı gibi açılmış olarak kelimeyi şahadet getiriyor, ağlamalar, feryatlar arşa çıkıyordu.
Yer adeta isyan ediyordu insanlara.
İnsanlar ise depreme.
Bu gün işte o gün.
İnsanın ne kadar çaresiz olduğunu bir kez daha gördüm.
Rabbim o günü, o anları, o felâketi bir daha yaşatmasın.
O günün ne büyük bir dehşet günü olduğunu asla unutamam.
Bunu ancak yaşayanlar bilir.
Bu gün işte o gün.