Kıymetli okur, çocuklarımıza en az sevgi kadar saygı da göstermek zorundayız.

Kuşaklar arası algı farkının, diğer nesillere göre daha net göründüğü bu dönemde ebeveynler ve büyüklerin çocuklara karşı sadece koruma iç güdüsü ve sevgiyle yaklaşması yetmiyor.

Bugünün çocukları saygı da bekliyor.

Ancak ne yazık ki bırakın saygıyı, sevgiyi bile yeterli ölçüde göremeyen ve hatta korumasız kalan binlerce yavru var.

Fırsat eşitliğini sağlamak şöyle dursun eğitime erişemeyen çok sayıda çocuk bulunuyor.

Kimi maddi koşullar kimi de çevresel şartlar dolayısıyla eğitime dahil olamazken bazıları çocuk işçi olarak bazısı da çocuk gelin olarak hayatın ağırlığıyla yüzleşiyor.

Özellikle de suça sürüklenen ve suçun mağduru olan çocuklar var. Bunların şanslıları kamuoyuna yansıyan haberlerle bir toplumsal tepkinin neticesinde kurtarılabiliyorken daha fazla sayıda olanlarının bilinmezlikte yitip gittiğinden şüphe duyulmuyor.

Kamu idaresinin bu noktalarda atacağı adımlar ve uygulamaya alacağı yöntemler kadar toplumun da üstüne düşen sorumlulukların farkında olması büyük önem arz ediyor.

İşte dün, Bursa’da 795 bine yakın öğrenci karne aldı. Bu rakamın büyük bir çoğunluğu çocuklardan oluşuyor.

Liseli gençleri de kapsam içine alarak bakıldığında sigara kullanma yaşının her geçen gün düştüğü, uyuşturucuya bulaşma tehdidinin giderek yaygınlaştığı, özellikle sığınmacılar kaynaklı olarak çocuk gelin vakaları yaşandığı görülüyor.

Dışarda bunca tehdit varken eğitimi ve öğretimi dört duvar ile sınırlayıp yetiştirme sorumluluğunu öğretmenlerin sırtına yüklemek ve asayişi de polisten beklemek kolaycılık olur.

Ebeveynler çocuklarını yetiştirmek için özel çaba içinde olmak zorunda!

Fakat ne yazık ki toplum bu konuda da kamunun gerisinde…

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, dün Türkiye’de Erzurum’dan sonra ikincisi Bursa’da açılan Çocuk Adalet Merkezi açılışında konuştu.

Yargıda yapılan reformları hatırlatan Bakan Tunç’un hizmete alınan merkez hakkındaki şu sözleri esasen kamunun konuya bakışını özetler nitelikte:

“Çocuk adalet merkezimizde çocuğun bir suçlu gibi yargılandığı değil, devletin şefkatli elinin kendisini suçtan uzak tutmak için seferber olduğunu iliklerine kadar hissetmesini, çocuklara yönelik adli süreçteki tüm işlemlerin çocuk dostu bu merkezlerde yerine getirilmesini, çocukların hakim, savcı ve pedagogları aynı zamanda onların bir yakını gibi bir ağabeyi, bir ablası gibi görmesini, suça sürüklenen çocukların adli süreçlerde olumsuz etkilenmelerinin önüne geçilmesini, mağdur çocukların ikincil travma yaşamalarının önlenmesini, böylece çocukların kendisinin yargılandığını değil, kendisine yardımcı olunduğunu hissetmesini amaçlıyoruz.”

Kıymetli okur, dikkat buyurunuz. Bu çok önemli bir kazanımdır. Bunun sürdürülebilir olması için kurumların rolü büyüktür ki Sayın Bakan Tunç da bunu şöyle vurguladı:

“Cezalandırıcı adalet anlayışından öte çocuğun içinde bulunduğu ortamdan çıkarılıp korunmasını amaçlıyoruz. Bu amacın gerçekleşmesi, bu alanda faaliyet gösteren tüm kurumların koordineli çalışması şeklinde zorunlu olmaktadır.”

Hiç şüphesiz çocuğu konusunda koordinasyon içinde olması gereken ilk kurum, aile kurumudur.

Aile kurumunun muhafaza edilemediği toplumlarda çocukların sonları, birkaç istisna dışında hazindir.

Milletimiz, en büyük hazinelerinden biri olan ailenin geleneksel birikimini korursa çocukları için hazin sonuçlar üreten ‘yeni’ veya bir başka deyişle vahşi koşulları alt edebilir.

Yoksa kültür emperyalizminin kuşattığı bu atmosfer, zaman içerisinde suçu normalleştiren ve suçluluğu ayıplamayan bir kuşağın habercisidir.

Adalet Bakanlığı, bu konuda oluşturduğu merkezde tüm paydaş kurumları bir araya getirmeyi başarmış. Olmamasını dilediğimiz durumlar yaşandığında çocuklar için en yüksek standardın sağlandığını görüyoruz.

Sistemin çalıştığını görüyoruz. Peki, toplum?

Ne yazık ki toplumumuz bir yaygara akımına kapılmış gibi duruyor…

Saygıyla…