Politik zeminde çok sık karşılaştığımız ve maruz kaldığımız trio: İftira, Yalan ve İstifa…

Bilen ve gören için bu üçlü, politika yapanların vasatlığıyla mazur.

Ki bu mazeretli oluş, yine politikacılarca zaman zaman ‘yeni triolara’ bahane olarak da kullanılır.

Hafiflikten beslenen bu sarmal, toplumsal faydanın çok uzağında kişisel kazanımlara indirgenmiş sonuç üretimiyle maluldür.

Bir çöl hortumunda olduğu gibi kasırgaya tabanda kapılan kum tanesi, en tepeye kadar çıkıp ardından başladığı yerden, hedefinden ve pozitif neticeden çok uzağa savrulur.

Kasırga durulduğunda kaya yerli yerinde ve üstündeki zerreciklerden arınmış haldedir. Siyasette kaya olmayı seçenler ile hortumla yükselmeye yönelenler arasındaki fark, neticededir.

***

Örneğin dönüp geriye baktığınızda İYİ Parti’nin siyasi varoluşu, işte bu çöl hortumu gibi…

Yerinin ağırlığındansa yükselmenin hafifliğine meyledenler, zaman içinde çok sert şekilde bir bir zemine çakıldı, çakılıyor.

Yeni olanın heyecanı ve tutkusu, kudret iradesi vasatına dönüştü, dönüşüyor.

Partinin her katmanında yaşanan istifalarla bunu daha iyi görüyoruz.

‘Bir kadro hareketi’ denilen oluşumun nasıl bir yapı olduğuna şahit oluyoruz.

Bakınız, geçen hafta istifa eden Durmuş Yılmaz nedenini şöyle açıklıyor:

“İYİ Parti kurulurken varmak istediğimiz amaçlarla ilgili tüm beklentilerim sıfırlandı. Türkiye’de yeni bir sayfa açacaktık. Hesap verebilir, şeffaf olacaktık. Hukukun dışına çıkmayacaktık. Türkiye’deki herkesin, dağdaki çobanın da hakkını hukukunu koruyacaktık, olmadı. Tam tersi oldu, her şey çöktü.”

İstifan eden diğer isim Bahadır Erdem ise, İYİ Parti’nin İstanbul ve Ankara'da aday çıkarma kararını neden olarak ortaya koyuyor.

***

Esasen bu tablo, daha kuruluşunda İYİ Parti’nin bir ittifak ürünü olduğunu gösteriyor.

‘Ortak amaç’ için bir araya gelen farklılıkların ayrışması… Geç oldu ama bu daha başlangıç.

Çöl hortumunun yaşattığı eleklemeyle daha kimler savrulacak göreceğiz.

Geçen gün Buğra Kavuncu’nun şu ifadesine denk geldim: “Türkiye gidiyor dediğimizde bizi duymayanlara bir çabamız yok. Şimdi 'Ankara gider, İstanbul gider...' Biz size Türkiye gider dedik.”

Bu noktadan bakınca tek başına yol alma fikri tutarlı bir zemin bulabilir.

Ama yine de çözülmeyi engelleyebilir mi? İşin açığı bu zor.

***

Temelde İYİ Parti’nin bu hamleyi yapması, CHP’yi Hedep’e daha da yaklaştıracaktır.

Halihazırda CHP’de değişim adı altında yaşananın yalnızca bir isim değişikliği olduğu ortada iken Hedep’e daha yakın olmaktan memnuniyet duyacaklarına da şüphe yok.

Meral Akşener’in ‘Madem İstanbul Hedep sayesinde kazanıldı buyurun Hedep ile ortaklık sizin olsun’ yaklaşımına kim kızabilir?

Fakat Akşener, ittifaksız seçime girme yaklaşımıyla CHP’yi o kutba doğru iterken bilmeli ki kendisi için biçtiği ‘üçüncü yol’ gömleği de dardır. Neden mi?

***

Ümit Özdağ’ın Zafer’i ve Muharrem İnce’nin Memleketi; Deva, Gelecek ve Saadeti alt etmişken İYİ Parti’nin üçüncü yol için şansı nedir?

Tıpkı Özdağ ve İnce gibi oğul Erbakan’ın Yeniden Refahı’nın da adı geçen partileri ezip geçtiği düşünülürse, İYİ Parti’nin müstakil çıkışının Cumhur İttifakı karşısındaki varlığı istisnai kalacaktır.

CHP’nin Hedep ile daha yakınlaşması beklenilen önümüzdeki dönemde İYİ Parti’nin asgari müşterekleri ortak olanlarla yakınlaşmak dışında bir opsiyonu var mı?

Bu arada Yavuz Ağıralioğlu, seçimlerden sonra parti kuracağını duyurmuş…

Ağıralioğlu’nun İYİ Parti’den ayrılışında bugünkülerden daha haklı ve tutarlı gerekçeleri vardı. Ama vardığı netice parti kurmak mı olmalı?

Anlaşılan enflasyon salgını siyasal organizasyonlara da bulaştı. Belki de bu bağımsız siyaset kavramının ne olduğunu yeniden tanımlamak gerek…

Saygılarımla…