Mayıs 2010’da göreve geldiğinde partisi, kendi mahallesinde bile ‘asimilasyoncu’ görülüyordu.
Önce Deniz Baykal ve Önder Sav’dan kurtularak ulusalcı ekolü sindirdi. Sonra tasfiye etti.
Haziran 2011 seçimlerine gidilirken Meclis’teki milletvekillerinin dörtte üçünü uğurladı.
CHP-SHP birleşmesiyle ortada kalan ‘sosyal demokrat gömlekli’ Kürt ve Alevilere kapıları açtı.
Ortak yanları Alevilik ve Kürtlük olan Gürsel Tekin, Hüseyin Aygün (teyze oğlu), Erdoğan Toprak, Nihad Matkap, Sezgin Tanrıkulu gibi isimlerden teşkille ‘Yeni CHP’yi kurdu.
-Özellikle Tanrıkulu’nun TSK’ya attığı iftira sonrası ‘Yeni CHP’de hangi kadronun hegemonik yapıda olduğu, sözüm ona değişimci Özgür Özel’in bile ‘partinin evladı’ diyerek Tanrıkulu’na sahip çıkmasıyla görüldü.-
Sol mahalle, iktidara saldırmanın yüksek motivasyonu ile ‘Siyasal İslamcılık’ sanrıları geçirirken kendilerini kuşatan ‘Siyasal Alevicilik’i yadsıdı.
Netice, geride kalan 13 yılda ne kadar seçim kaybetmiş olursa olsun Kemal Kılıçdaroğlu, Türk siyasi tarihinin en yüksek profile ulaşmış Alevi politikacısı olarak kayda geçti.
Bugünlerde 100’üncü yılı kutlanan CHP, işte bu yeni olandır! Bu ‘Yeni CHP’nin, 100 yıl öncekiyle benzeşen yanı var mıdır?
Haliyle bu ‘Yeni CHP’de istediği kadar seçim kaybetsin Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ‘genel başkanlık adaylığını engelleme şansı yok.’
Tıpkı 14 Mayıs’ta olduğu gibi…
Bu noktada Özgür Özel ve Örsan Kunter Öymen’in ortaya koyduğu ‘değişim’ çıkışı bırakın rüzgâr, bir esinti bile değil!
Değişim adıyla yaşanan bu sürecin yapay ve mezkûr isimlerin de tavşan aday olduğu yanlış mıdır?
Bursa il kongresinde değişimin ne olduğu görülmedi mi? Genel Merkez’de sonuç, Bursa’dan farklı mı olacak?
Tam bu aşamada Bursa özeline inelim ve konformistlere biraz dokunalım.
Nihat Yeşiltaş, CHP Yıldırım ilçe başkanıydı.
Yıldırım’da ne başardı ki Yeşiltaş, il başkanı seçildi?
Hadi CHP’nin fotoğrafını en iyi açıdan çekenler söylesin…
Hiçbir şey söyleyemezler! Çünkü onlar, mezhepçilik çukuruna düştüklerini kabul edemez ve liboşluklarına demokrasi kılıfı takarak ‘aydınlıkçı’ taşeronluğunda Atatürkçü rolü keserler.
Gericilik, yobazlık, bağnazlık gibi ifadeler saldırgan dillerinden düşmez.
Aydın geçinir ama kullanışlı dar kafalı bir aparat olduklarını inkâr ederler…
Rantı bölüşür ama devrimci pozu verirler…
***
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Lideri Devlet Bahçeli, üstte değindiğim tipleri çok iyi bir alıntıyla özetledi.
Dün düzenlediği basın toplantısıyla MHP’de 14’üncü Olağan Kurultay’ın 17 Mart 204’te yapılacağını duyuran Bahçeli, şöyle dedi:
“Merhum Cemil Meriç, Tevfik Fikret’in meşhur çocuğundan hareketle demişti ki; ‘Haluk bir cins isimdir, tarihten kaçanların ismi.’ Bu çarpıcı tarifle köküne ve kimliğine yabancılaşan Türk aydınını Haluk’un travmatik ve çarpık hayatıyla simgeleştirmiştir. Esasen Türk siyasetinde de Haluk sendromu nüksetmiştir. Zillet ittifakı bu sendromun bugünkü haliyle siyasi bünyesidir. Kimliksiz bir muhalefet alternatif olmaktan bütünüyle çıkmıştır. Fikir olmayınca, erdem olmayınca, vizyon olmayınca, Türkiye sevgisi kalmayınca şüphesiz çetecilik ve komitacılık eğilimleri öne geçmektedir. Şu andaki muhalefet demokrasi ve milli güvenlik için mihrak bir sorundur.”
Öte yandan Bahçeli’nin içimizi ferahlatan değerlendirmelerinden biri de şu oldu:
“Günlerdir sabırla ve dişimi sıkarak gelişmeleri takip ettim. Kim ne söyledi veya ne söyleyecek ona baktım. Günü ve saati geldiğinde konuşmak, tarafımızı ve tavrımızı göstermek için beklemeye koyuldum. İşte o gün bugündür. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldıran bu alçak ve aşağılık sözde milletvekilinin ağzı düşman ağzıdır, aidiyeti kandil mağaralarıdır. Vatandaşlarımızı helikopterden atan, köyleri yakan asker Türk askeri değildir. Böyle bir hadise de vuku bulmamıştır. Bu dil terör dili, bölücü örgüt ezberi, husumet ve hıyanet tebliğidir. Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin kendi partisinde bulunan bu satılmış PKK’lıya lazım gelen cezayı vermekten imtina etmesi, basit ve caydırıcı olmaktan uzak tutumu adı konulmamış bir ağız ve akıl birliğine delalettir. Yükte hafif, pahada ağır ne kadar rezalet ararsanız CHP yönetiminde bulmanız kaçınılmazdır. Türk milletinin medarı iftiharı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bühtanla sataşmak ve saldırmak şerefini kaybetmiş vatansızların, kimliğini iki paralık etmiş bayraksızların harcıdır. Ne vatansızların ne de bayraksızların Türkiye Büyük Millet Meclis’inde yeri yoktur. PKK’ya sözcülük yapan bir suçluya hazineden maaş verilmesi skandaldır, günahtır, alan için de haramdır. Hukuk ve demokrasinin kuralları eksiksiz işletilerek bu çürümüşün milletvekilliği düşürülmeli, mahkeme yolu ardına kadar açılmalıdır. Tahammül sınırlarını gerdikçe geren, sabır taşını çatladıkça çatlatan bölücülerden Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni arındırmak tarihe, millete, şehitlere, gazilere vefa borcudur.”
Bu ifadeleri önce izledik, ardından tekrar okuduk, sonra da ‘çok şükür ki Devlet Bahçeli var’ dedik…
Saygıyla…