Paradigmanın iflasını biliriz. Okuduk. Gördük. Deneyimledik. Öğrendik.

Politikanın iflasını da okuyoruz. Görüyoruz. Deneyimliyor ve öğreniyoruz!

Son dönemde ülke genelinde karşı karşıya kaldığımız vahim durumlar, bir politika iflası yaşadığımızı işaret etmektedir.

Ama hangi politika?

Aile politikası mı?

Gençlik politikası mı?

Ekonomi politikası mı?

Sosyal güvenlik politikası mı?

Sosyal hizmetler politikası mı?

Uyuşturucuyla mücadele politikası mı?

Terörle mücadele politikası mı?

İç güvenlik politikası mı?

Kültür politikası mı?

Din politikası mı?

Yoksa hepsi mi?

***

Sorunun kendisini de çözümünü de sorumlusunu da tespit etmekte zorlanmadığımız günler.

Bakmayın, siz birilerinin beylik ezberlerle ‘çürüme’ deyip durmasına!

Olgunlaşmamış bir şeyin çürümesinden bahsedilebilir mi?

Sosyal dönüşüm sürecinde henüz dalda filiz bile sayılmayacak durumdayız.

Toplumsal anlamda neyin çürümesinden bahsediyorsunuz siz?

Kusura bakmayınız!

Birçok konuda sistemden önce toplumu eleştirmek gerektiğini savunurum. Ama bu kez değil!

Bariz ve direk sistem eleştirisine ihtiyacımız var!

Özellikle de sistemin kendi kendini eleştirmesine ve nedamet getirmesine!

Peki, bunu kim yapacak?

Daha doğrusu kim yapabilir?

***

Politikacı, toplumla sürüklenmez!

Politikacı toplumu sürükler!

Toplumu sürükleyecek politikacının elindeki en büyük güç ise politika yapma yetkisidir.

Öyleyse düşünün!

22 yılda muhafazakâr AK Parti’nin yapamadığını bugünkü CHP mi yapacak?

Politikanın politikasını yapmaktan öteye geçebilirler mi?

Kendi ilçe belediye başkanına kendi partilileri tarafından rezil iftiralar atılırken sessiz kalan CHP’liler mi bu sorunları çözecek?

‘LGBTİ’liler ülkenin aydınlık geleceği için mücadele ediyor’ diyenler mi bu toplumu iyileştirecek?

İşin açığı hiç ümit yok!

Sırası gelen hangi maymunu oynayacağını biliyor.

Maymunun körlüğüne, sağırlığına ve bilmemesine alışkınız. Şimdi de iştihasına şahit oluyoruz!

***

Öte yandan siyasi istikrarla geçen onca yılın sonunda geldiğimiz nokta bu olmamalıydı.

Toplumun her kesiminde her anlamıyla büyük mağduriyetler yaşanmamalıydı.

Kutsayıp yücelttiğimiz ana ve baba saydığımız yüce devletimiz, vatandaşını sahipsiz bırakmamalı ve sahipsiz bıraktığı yerde üstüne düşen diyeti ödemeliydi!

Peki, bugüne kadar kim diyet ödedi?

Mesela son cinayetler sonrasında ilgili bakanlıklarda herhangi bir şey değişti mi?

Bırakın isimleri söylem ve eylemlerde bir değişiklik gerçekleşti mi?

Keşke bu sorulara müspet bir cevap verebilsek!

Ama ne mümkün!

Politikayı kişisel ikbaline araç kılmayan, hüsnüniyet ve kamusal sorumlulukla çalışan politikacılara saygıyla…