Her gün bir olay duyuyoruz, hemen damgayı basıyoruz: “Toplum çürüdü!” Çocuk büyük tanımıyor, komşular birbirine selam vermiyor, suça eğilim desen hak getire…

E haklısın, işler biraz sarpa sardı. Ama her şey gerçekten çürüme mi, yoksa biz elimizi eteğimizi her şeyden çekip “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” kafasına mı girdik?

Ç Ü R Ü M E K M İ, D Ö N Ü Ş M E K M İ

***

Bir düşün… Eskiden de haksızlık vardı ama insanlar tepki gösterirdi. Şimdi herkes sessiz. “Bana ne” diyerek geçip gidiyoruz. Eskiden de saygısız insanlar vardı ama toplum baskısı vardı, herkes kendine çeki düzen verirdi. Şimdi ise “Beni ilgilendirmez” diyerek susuyoruz. Yani çürüme dediğimiz şey, aslında bizim kayıtsızlığımız olabilir mi?

***

Peki ne yapacağız? Devlet mi düzeltecek her şeyi? Eğitim mi sihirli değnek gibi dokunacak? Keşke öyle olsa ama işin gerçeği şu: Bunu bizden başka kimse düzeltemez.

***

Küçük şeyler büyük fark yaratır. Yere çöp atanı uyar, haksızlığa ses çıkar, çocuğuna sadece okuma yazma değil, vicdan da öğret. Küfürlü konuşan çocuğa “Ne güzel söylüyorsun” demek yerine “Yakışıyor mu sana?” de. Saygıyı, nezaketi hatırlat.

***

Şunu kabul edelim: Toplumlar her zaman değişir. Bugün sokakta telefonuna gömülmüş gençleri görünce “Bizim zamanımızda böyle miydi?” diyoruz ama bir zamanlar bizim büyüklerimiz de bizi eleştiriyordu.

***

Zamanın ruhu değişiyor, alışkanlıklarımız dönüşüyor. Ancak asıl mesele, bu değişimin bizi nereye götürdüğü. Eğer bireycilik, çıkarcılık, adaletsizlik ve saygısızlık artıyorsa işte o zaman gerçekten bir çürümeden bahsedebiliriz.

***

Toplum dediğin şey, biziz. Eğer her şeyi boş verirsek, evet, çürürüz. Ama sorumluluk alırsak, belki de sadece dönüşüyoruzdur ve bu dönüşüme yön verebiliriz. O yüzden soruyorum: Gerçekten çürüyor muyuz, yoksa elimizden geleni yapmayıp bahane mi üretiyoruz? Cevap bizim elimizde…