Aslında bugün sizlere bir iki değişik konudan bahsedecektim. Örneğin, turizmci Recep Yavuz’un bir parkta çektiği çekirdek kabukları ve Korkuteli’deki EŞ BAŞKANLARDAN. Biri kente, insanlığa diğeri de siyasete SAYGISIZLIĞI anlatan konular bunlar. Zaten fotoğraflara bakınca ne demek istediğimi anlarsınız.  Sadece Korkuteli’deki olayı anlatıp konuma döneceğim. 


CHP heyeti Belediye Başkanı Saniye Caran’ı ziyaret ediyor ve asfaltlama çalışmalarını yerinde inceliyor. Buraya kadar normal. Başkan Caran, CHP İl Başkanı Nail Kamacı’ya BRİFİNG veriyor sahada. Bu da normal. Ama anormal olan EŞ BAŞKAN Hasan Caran’ın çalışmalar hakkında Milletvekili Cavit Arı’ya BRİFİNG vermesi.


Bu fotoğraf karesine bakınca, “Müteahhitler ile Saniye Başkan değil Hasan Caran görüşüyor” iddiaları akıllara geliyor. Ben orasını bilmem ama Bu EŞ BAŞKAN işi kabak tadı verdi artık. Biri “DURRRRRUNNNN” demeli yahu.
Neyse cuma cuma daha ileriye gitmek istemediğim için KONUYU DEĞİŞTİRİP dertleşmek istedim sizinle HAYAT üzerine! Hani o hepimizin bazen düşündükleri ve yaşadıklarımız üzerine.
Bazen bir yılgınlık çöker içimize, korkarız aydınlıklardan bile. Bazen bir cesaret kaplar içimizi, ölüm bile vız gelir. Bazen bir karamsarlığın, vesvesenin pençesinde savrulur gideriz, nereye gittiğimizi bilmeden.
Bazen sabır taşı oluruz, sabrımıza biz bile şaşarız, tanıyanlar da. Bazen kin kusarız, gözlerimiz çakmak çakmak çakar öfkeden. Bazen iyilik meleği oluruz, parmakla gösterilen.
Bazen yalandan bir dünya kurarız kendimize, yalanları doğru gibi söylemeyi öyle güzel başarırız ki, o yalanlar uğruna peşimize takılıp gelenler, duman olurlar da akılları başlarına gelmez.
Bazen ağzımızdan öyle bir söz çıkar ki, istemeden ya dönüşü olmayan yollara düşeriz ya da mahvolmaktan kurtuluruz. Bazen paradan, mevkiden, makamdan yardım dileniriz, dilenci diye kovarlar kapılardan...
Bazen yüreğimiz yetmez sevdiğimizi söylemeye, karşıdan boşuna bir imdat bekleriz ama nafile. Bazen öyle bir “Allah’a ısmarladık” deriz ki, bu gidişin dönüşü olmaz hiçbir zaman.
Bazen susmak da bir cevaptır. Bazen yediğimiz dost kazığından kendimize gelemeyiz günlerce. Bazen içli bir şarkı da mazimizi sorgularız, oysa dün dünde kalmış geçip gitmiştir, bir anlık bile olsa bugünde yaşadığımızı unutuveririz. 
Bazen kırıp dökeriz her şeyi, telafisi mümkün olmayan, dönüşü olmayan anlardır o anlar, kırdığımız gönüllerde izi kalır, ne deseniz de silemezsiniz o izi. Bazen, bir sahile atarsınız kendinizi, yorgunluk gidermeye.
Bazen uykunuz kaçar düşünmekten, boşa koysanız dolmaz, doluya koysanız almaz. Uyuyamazsınız. Bazen Kayahan’ın şarkısında olduğu gibi, bir yemin eder dönemezsiniz.
Bazen sıkıntılarınız volta attırır, sokaklarda caddelerde; bir dost gülümsemesi, kucaklaması kendinize getirir sizi. Bazen boş verirsiniz her şeyi. İçinize attığınız dertlere, kafanızdaki takıntılarınıza… Sonra Orhan Veli gelir aklınıza, “Hava bedava, yağmur bedava, vitrinleri seyretmek bedava, bedava yaşıyoruz vesselam bu dünyada” deyip teselli olursunuz.
Bazen bazılarının sımsıkı bağlandığı hayatla dalga geçersiniz; kim ne demiş, ne söylemiş vız gelir. Bazen düşler kurarsınız imkânı olmayan, ‘KEŞKE’ ile birlikte. Sonra da o keşke dediğiniz her şeyin üzerine kocaman bir çarpı çizersiniz ya. Yine de düşler biter, keşke gitmez kafanızdan…
Bazen böyle bir şey HAYAT işte.