Kıymetli okur, Alman siyaset bilimci Elisabeth Noelle-Neumann, ‘Kamuoyu’ adlı kitabında ‘Suskunluk Sarmalı’ adında bir kitle iletişim teorisi keşfini ortaya koymuştur.
‘Kamuoyu’nu ‘toplumsal kabuk’ olarak yorumlayan Alman kuramcı, ‘Suskunluk Sarmalı’ keşfinde kabaca, fikrinin toplumda kabul görmeyeceğini düşünenlerin ‘genelin ortak eğilimine’ katılımını özetler.
Dışlanma korkusuyla fikirlerini açıklayamayan kitle, suskunluk sarmalıyla geniş yığının bir parçasına dönüşür.
Bugün 14 Mayıs seçimlerine doğru ilerlerken ülkemizdeki hangi seçmenin bu profilde olduğunu bir düşünün!
Geçmişte AK Parti her 3 kişiden birinin oyunu alıyor ve o bir kişinin kim olduğu merak ediliyordu.
11,5 milyona dayanan üye sayısıyla AK Parti’de taban, zamanla görünür hale geldi.
Bir noktada AK Parti tabanı, öz güven kazandı ve aidiyet hissettiği kitlenin büyüklüğünden de güç alarak fikrini ve desteğini aleni bir şekilde dile getirmeye başladı.
Son 20 yılda ise neredeyse AK Parti ve CHP tabanı karakter değiştirdi.
Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık, itiraz kültürüne sahip CHP tabanı, özellikle son 10 yılda Sayın Kılıçaroğlu’nun parti içinde uyguladığı dizaynla birlikte ‘tıpış tıpış’ oy veren bir yığına dönüştü.
Yüzde 22-26 arasında CHP seçmeninde gözlenen kemikleşmeyi ve körü körüne sadakati, neredeyse hiçbir partide göremeyiz.
CHP tabanının karakteri, sıvılaştı. ‘Erdoğan nefreti’, her şeyin önüne geçti. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün mirası dahi yadsındı!
Öyle ki yüzde 60’lık sağ kaç parçaya bölündü. Yüzde 40’lık sol çoğunluğu aynı adrese konuşlu kaldı. (Not: Tabi bu noktada CHP’nin ne kadar sol olduğu ve ne denli Sol’u temsil ettiği de tartışmalı.)
Bu bağlamda ‘AK Parti’de de taban sadakati var’ sanılabilir ancak bunun Sayın Erdoğan esaslı olduğu yadsınmamalı.
MHP’de sadakatin kaynağı ise ideolojidir.
Bu noktadan hareketle en ilginç manzara HDP tabanında görülüyor.
Sanki birer robot seçmenmiş gibi HDP tabanını oluşturanların, talimatla sandığa gittiği ve tercihini de yine aynı merkezden gelen emirle yaptığı yönünde bir algı oluşuyor.
Yani HDP kime ‘oy ver’ derse Kürt seçmen ona oy verecek. Kime ‘selam verme’ derse Kürt seçmen ondan yüz çevirecek! Ve ‘demokrasi’ nidaları atanlar bunu normal görecek!
Sanırım dünyada böyle bir seçmen profili başka hiçbir partide yok.
Peki, hakikaten HDP ile tabanını oluşturan Kürtlerin aynı şeyleri düşündüğü ve istediği söylenebilir mi?
Yani HDP’nin ‘özerklik’, ‘bebek katiline özgürlük’, ‘Irak ve Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti kurulması’, ‘pkk terörüyle mücadeleye son verilmesi’ ve benzeri gibi talepleri aynı zamanda Kürtlerin de talepleri midir?
HDP’nin bölünme emellerine Kürtlerin toplumsal talebi mi kaynaklık ediyor?
Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı istemiyor mu?
Kürtler, sınırlarımız içinde kendilerine yeni bir devlet mi kurmak istiyor?
Biz, Kürtlerle bir arada yaşamaktan rahatsızlık duymayan saf Anadolu insanları olarak bunu merak ediyoruz.
Çıkıp birileri buna cevap vermeli!
Güneydoğu’da neredeyse biz Türklerden daha muhafazakar eğilimde olduğunu gördüğüm Müslüman Kürt toplumu, bugün kendini ‘Yeşil ve Sol’ diye kamufle eden partinin politikalarına ait hissediyor mu?
Allah korkusunu her şeyin üstünde tuttuğunu gördüğüm Kürtler, sözüm ona demokrasi ve özgürlük gibi kavramların istismarı üzerinden meşrulaştırılan LGBT sapkınlığını hoş mu görüyor?
Kürt toplumunun içinden HDP’nin ülkenin ve toplumun birliğini ve bütünlüğünü bozucu politikalarına karşı en ufak bir ses neden çıkmıyor?
Nerede o Müslüman Kürtler? Bu kadar mı yoğun bir baskı var?
Mayasında itiraz ruhu bulunan bu toplumun binlerce yıllık kardeşliğine döşenen dinamitlerin fitilini ateşlemek isteyenlere Müslüman Kürtlerin bir cevabı yok mu?
Yeşil desen yeşil değil!
Sol desen yanından geçmez!
Irkçılığı ve faşizmi, ‘şirin’ sözlerle perdeleyenler ve terörden beslenenlerle Müslüman Kürtlerin emeli aynı olabilir mi?
Hiç sanmıyorum!
Müslüman Kürt toplumunun bugün içinde bulunduğu durum tam da suskunluk sarmalıdır!
Eminim ki onlar, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü savunuyor.
Biliyorum ki onlar, hep birlikte refahı düşlüyor.
Hiç kuşkum yok ki onlarla bayrağımız, devletimiz, vatanımız bir.
Ama onları, bir takım uğursuzlar kurdukları kabus bataklığına çekmeye çalışıyorlar.
Biz, bu kabusu yaşamak zorunda değiliz.
Ses vermeliyiz.
Hep birlikte Türkiye demeli, hep birlikte bütünlüğümüzü savunmalıyız.
Bu görev özellikle de Kürtlere düşmektedir.
Onlar öyle bir seçim yapacak ki ya ‘evet biz bölünmek istiyoruz’ diyecekler ya da ‘hayır bu ülke hepimizin’ diyerek haykıracaklar.
Evet, bu seçim tarihi niteliktedir.
Evet, bu seçim Türkiye’nin dönüm noktalarından biridir.
Evet, bu seçimin telafisi yoktur.
Ve evet bu seçim en çok da Kürtler açısından ‘terör’ ile ‘huzur’ arasında bir seçim olacaktır.
Hepimiz çok bedel ödedik.
Ben öyle inanırım ki ne bedeli ödenmeyen hayat, hayattır ne de fikir, fikirdir!
Ancak yeterince ödendi!
Gelin bu bedel defterini, teröre cesaret vererek değil toplumsal birliği inşa ederek kapatalım.
Bu seçimde ülkemizin birliğini, bütünlüğünü, refahı ve huzurunu tehdit eden terör yuvası Kandil’den talimat alan ve Kandil’e umut olanlara verilmesi gereken cevabı verelim.
Yoksa bu yol, yol değil!
Esen kalın...