Durup dururken ‘terör devleti’ demiyoruz!

Aklımıza esti diye ‘haydutlukta sınır tanımayan barbarlık’ yorumu yapmıyoruz!

‘Kana susamış bir katil’ olduğunu yok yere haykırmıyoruz!

Kim olduğunu ve varlığının temel gayesini çok iyi biliyoruz.

O da her defasında vahşiliğini hoyratça ortaya koymaktan çekinmiyor!

İşte Gazze’deki hastaneye gerçekleştirdiği saldırıda bir kez daha gördük… Bu ne ilk oldu ne de son!

İsrail; bebek, çocuk, kadın, yaşlı demeden doğrudan sivilleri hedef alarak katliamdan öte bir soykırıma yelteniyor.

Kimileri, bunu savaş suçu diye tanımlıyor!

Yahu ne savaş suçu! Savaş suçu demek az kalır!

Ortada bir savaş mı var?

Bebekle, çocukla, silahsız masumla savaş mı olur?

Bu insanlığa saldırmaktır! Bu düpedüz soykırımdır! En ağır şekilde cezalandırılmalıdır!

Savaş suçu olması için ortada bir savaş olması gerekir. Savaş için de iki taraf… Gazze’de İsrail’in füzelerine karşı tarafta olan kimdir?

Uluslararası düzeyde etki alanına sahip lobileri, küresel kamuoyunu yönlendirme gücüne sahip medyası, ağır silahlarla donatılmış ordusuyla İsrail’in karşısında kim var da biz buna savaş diyoruz!

İsrail’in elindeki onca gücün karşısında Filistin’in elinde ne var? Gazze’nin gücü nedir?

İsrail, emellerini kanla besleyen ve kural tanımayan işgalci bir terör örgütüdür.

Ve ne hazin ki bu vandal örgüt, ABD himayesi ve Batı koruması altındadır.

İşte dün moron sam amcanın, tasmalı tetikçisini nasıl kucakladığını gördük. Menfaatleri uğruna ne derece insanlıktan çıkabileceklerine şahit olduk.

Hastane saldırısı üzerine ‘İsrail değil diğer taraf yapmış görünüyor’ diyecek kadar alçaklaşabilme, insanlık onuru adına utançtır.

Katil olay yerinde!

İsrail’e verdiği tahrip gücü yüksek bombalarla binlerce masumun hayatına mal olan saldırganlığı destekleyen ABD de katildir.

ABD, terörü ve teröristi sever! İşte bunu Suriye’de yaşıyoruz…

Batı’nın politik piyonlarının canlar tatlı! Nasıl da sere serpe betona uzandılar öyle! Reziller ama yine de utanmak bilmeyen bir ikiyüzlülük içinde ‘İsrail’in kendini savunma hakkı var’ diyorlar…

***

Bu kahreden günler içinde tek tesellimiz, Büyük Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yüksek iradesidir.

Geçmişte İsrail-Filistin arasındaki her olaya ABD güdümünde yaklaşma basiretsizliği bugün artık yok!

Bölgedeki gücünü ve rolünü ortaya koyan, yol gösterici bir liderlik var.

Bizler, Türk halkı olarak ekonomik anlamda yaşadığımız sıkıntılara odaklanmışken ülkemizin içinde bulunduğu jeopolitik risk ve tehditleri yadsıyabiliyoruz.

Ama kabul etmeliyiz ki bugünkü Türkiye, eskisinden çok daha güçlü ve büyüktür.

Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaşta ve Karabağ’ın özgürleştirilmesinde, Rusya-Ukrayna arasındaki savaşta, Sırbistan-Kosova geriliminde, Bosna Hersek tırmanan yüksek tansiyonda, Irak’ta ve Suriye’de Türkiye’nin kudretli ve etkin rolünü görüyoruz.

İşte bugün İsrail’in var gücüyle Gazze’ye çullanması sürecinde de devletimizin en doğru yaklaşımı sergilediğine tanık oluyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın dünkü saldırı sonrası yaptığı şu açıklama, üstün liderlik vasfının tezahürüdür:

İçerisinde kadınların, çocukların, masum sivillerin olduğu bir hastaneyi vurmak, İsrail’in en temel insani değerlerden yoksun saldırılarının son örneğidir.

Gazze’de yaşanan ve tarihte benzeri olmayan bu vahşeti durdurmak için tüm insanlığı harekete geçmeye davet ediyorum.

Salı günü partisinin grup toplantısında MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Hasan Onbaşı anlatısıyla çizdiği rota temel referansımızdır:

“Bu Hasan Onbaşı ki, söz konusu gazeteciye bir emanet tevdi eder ve şunları söyler:

Anadolu’ya vardığında, yolun Tokat sancağına düşerse, Mescid-i Aksa’ya beni nöbetçi bırakıp burayı emanet eden Kolağam Mustafa Kumandanıma git. Ellerinden benim için öp ve de ki:

‘Kudüs’ü bekleyen 11.Makineli Takım Komutanı Iğdırlı Hasan o günden bu yana bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Nöbetini terk etmedi, tekmili tamamdır, hayır dualarınızı beklemektedir.’

Rahmet, hürmet ve hayranlıkla andığımız bu kahraman Mehmed, Mescid-i Aksa’yı bekleyen bu son Osmanlı Hasan Onbaşı, 1982’de hayata gözlerini yummuştur.

O hayata gözlerini yumsa da, kapalı gözleri açmasını bilmiştir. Bugün ise nöbet manen ve gıyaben bizlerdedir.

İşte Kudüs bizim için budur, işte Mescid-i Aksa’ya bakışımız aynısıyla böyledir.”

Yine özellikle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçen gün İsrail’e yönelik yaptığı şu açıklama da tarihe not düşülmesi gereken niteliktedir:

“Birisinin toprağını işgal ediyorsunuz, evine el koyuyorsunuz, sonra bir başkasını getirip oraya koyuyorsunuz. Buna da yerleşimci diyorsunuz. Bunun adı hırsızlıktır. Bunun artık bu şekilde ifade edilmesi lazım.”

Sayın Fidan’ı bu açıklamasından ötürü tebrik ediyorum.

İsrail’e milli menfaatlerimiz ölçüsünde gerekli tepkiyi göstermediği ve ‘Ortak Pazar’ rüyası ile tavizler verdiği için bir gensoru ile görevden el çektirilen bakanlardan, bu seviyeye erişmek ne büyük güç… Bir de bunun ikinci evresi var ki hayalini kurmak bile heyecan verici…

Anadolu’da katile katil, hırsıza hırsız, hayduda haydut, teröriste terörist denir!

Saygılarımla…