Gazze artık bir ölüler şehri.

Filistinlilerin Azrail'i oldu Netanyahu.

Öldürmeye doymuyor.

Canlar almayı sürdürüyor.

Dünya yavaş yavaş ses vermeye başladı.

Ülke liderlerine isyanlar başladı.

"Bu kadarı da çok fazla artık" diyor dünya insanları.

Akıl sahibi Yahudiler bile bu vahşete isyan etmeye başladılar.

Gazze can çekişiyor.

Gazze ölüyor.

Siyonistler öldürmeye doymuyor.

Bilinen ölümler on iki bin kişiyi aşıyor.

Bombalanan binaların, evlerin altında kalıp ölenlerin sayısı üç bin civarında olduğu tahmin ediliyor.

Dünya halkları isyanda.

Sokaklarda İsrail'e lânet okuyor.

Netanyahu'ya destek verenler sokağa inmiyor.

Aksine yürüyüşe çıkanlara karşı çıkıyorlar.

Londra'da,  Paris'te, Hollanda'da, Almanya'da yürüyenlerin çoğu o ülkelerde yaşayan Müslümanlar.

Binlerce kişi yürürken milyonlar sessiz.

Çünkü ölenler çocuklar da olsa... Kadınlar da olsa... 

Yaşlılar da olsa... 

Masum siviller de olsa onlar Müslüman!

"Öyleyse ölsünler" diye düşünüyorlar.

Hamas kazanıyor.

İsrail kaybediyor.

Bu durumu gören ABD şaşkın.

Gizli gizli özel yetiştirilmiş askerleri yolluyor İsrail kazansın diye.

İngiltere silah desteği veriyor.

Hamas yalnız değil.

Hamaslı mücahitlerin Allah'ı var.

Yüz milyonlarca Müslüman duası var.

Haklı davası var.

İman gücü var.

Vatanlarını koruma azmi var...

Bayraklarını gönderde tutma heyecanı var.

"Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" diyor Hamas.

Vatan savunmasında şehitler olur.

Ölenler olur.

Canlar yeniden doğar.

Yeniden büyür.

Yeniden mücahit olur.

Ammaaa...

Ya vatan bir kez elden giderse!

Kim vatanını onlara verir?

Kim onları vatanlarına ne zamana kadar kabul eder?

Hiç kimse.

Bunun böyle olduğunu görüyoruz.

O nedenle Filistinli vatanı için, bayrağı için ve halkının geleceği için köleliğe direniyor.

Esarete rest çekiyor.

Savaş veriyor.

Vatan toprakları için ölüme yürüyorlar.

Can veriyor.

Kan veriyor.

Gazze ölüler şehri olsa da "Ölmek var, dönmek yok" diyor analar, babalar ve Hamas.

Biz yüz yıl önce Çanakkale’de böyle yapmadık mı?

Emperyalizmin üzerine yürümedik mi?

Ölümü korkutmadık mı?