140Journos 5 gün önce,  başarılı bir işe imza atarak, Adnan Oktar suç örgütünde, kız çocuklarının ve kadınların örgüte katılımlarının nasıl sağlandığını,  nasıl tuzağa düşürüldüklerini, örgütten çıkamamaları için yapılanları anlatan ‘Kedicik’ isimli bir belgesel yayınladı.

Yıllarca tıp doktorları tarafından psikolojik sorunları olduğu belgelendirilmiş hasta bir bireyin ardından giderek, binlerce kız çocuğu ve kadını mağdur eden örgütte yaşananlar gerçekten şok edici.

Binlerce sayfalık suç dosyalarında, sayısız suçla yargılanarak, on binlerce yıl ceza almış sanıkların savunmalarından da parçalar verilen belgeselde, doğru olacağına asla inanamayacağımız, aklımızı zorlasak bile bu kadar da olmaz dedirtecek her şeyi yaparak, istismarın, şiddetin her türlüsüne maruz bırakılanları izledik.

Sıradan bir günde, bir arkadaşınızla alışverişe, kahve içmeye gittiğiniz bir alışveriş merkezinde, nasıl hedefe oturtulduğunuz, siz kendinizi harika bir kişiyle duygusal ilişki yaşamaya başlıyor zanneder hatta âşık olduğunuzu düşünürken,  aslında neredeyse ölüm fermanınızı imzaladığınızı bilmiyorken başınıza gelenler anlatılıyor belgeselde.

Adnan Oktar ve kedicikleri yıllar yılı hepimizin dalga konusu olan bir örgüttü açıkçası. Ekranlardan yansıyan,  baştan aşağıya estetikli, birbirinden şuh ve benzer kızların, hoca efendilerine aşık bakışları, bizlere komik gelir ve detayının ne olduğunu, böyle davranmak için ne içtiklerini (şakayla da olsa) merak ederdik.

Ama hiç kimse altında bu kadar büyük bir yapılanma, psikolojik ve fiziksel olarak planlı ve sürekli bir istismar ve şiddetin olabileceğini aklına getirmemişti. En azından ben ve yakın çevrem.

Gencecik evlatları,  kurdukları bu örgütün tuzağına düşürmek için yapılan sahtekârlıkların, bilgi ve belgelerde oynamaların, sahte sicil, sahte görünümler, sahte birer hayat oluşturmaya kadar gideceği kimsenin aklına gelmemişti.

Sanırım onlar da bu akla gelmeyecek olanlar üzerinde uzmanlaşmışlardı yıllarca.

Çünkü belgeselde özellikle belirtiliyor: Onların ilgisini çekmek için ya çok zengin, ya çok güzel ya da bir konuda çok başarılı olmanız gerekiyor.

Sıradan kişilerle pek işleri olmamış bu güne kadar.

Hedeflerine koydukları genç kızları ( hatta çocuk yaştakileri bile),  tiyatro oynar gibi bildik bir senaryo ile kandırmak, ardından inandırmak, sonra istismara başlamak, ardından şantaj yapmak ve sonrasında köleye dönüştürmek.

Örgütün stratejisi tam olarak bu şekilde.

Bir kez parmağını bile kaptırsanız, geri dönüşünüz, çıkışınız mümkün değil.

Adnan Oktar’ın yaklaşık 6 hastaneden verilmiş akli dengesi bozuk belgesine rağmen bu yaptıkları, yapabildikleri kan dondurucu.

Ve aklı başında pek çok kişinin, bu örgütün ağına kız düşürmek için kendi iradeleriyle, bile isteye, akli bir marazları olmadan yaptıkları ise cinnet geçirtecek cinsten.

Öyle bir şoka uğruyorsunuz ki, artık neye, kime, güveneceğiniz sorusu bile havada kalıyor.

Daha da önemlisi, canımızdan çok sevdiğimiz evlatlarımızı bu gibilerden korumak için ne yapmamız gerektiği?

Belgeseldeki kişiler, konuşanlar değil bugün ilgilendiğim, mağdurlar ve suçlular.

Neredeyse bir ‘mormon tarikatı’ gibi ama daha şiddet dolu, daha cesur ve çok daha kanunsuz.

Sorulacak çok soru var?  En büyüğü para kaynağı ne, nasıl bu kadar yıl ayakta kalmışlar, bıla bıla…

En büyük tehlikeye dikkat,

Önce mağduriyet hikâyelerini, yöntemlerini,  bilip öğrenelim, önlem alalım ki yenileri türemesin.

Çocuklarımız gördüğü minicik bir sevgi kırıntısıyla, kendini bir daha çıkamayacağı bir örümcek ağının göbeğinde bulmasın.

Daha da önemlisi evlatlarımızı ardından bu gibi ağlara düşürecek ‘sevgi kırıntıları’ aman esirgemeyelim.