Atatürk’ün dediği “Şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel yeri.” Evet Antalya dünyanın en güzel yerlerinden biri ama yavaş yavaş bu özelliğini kaybediyor gibi. Bunu bir süredir şehrin fahri müfettişi olarak gördüğüm Süleyman Bulut’un objektifine takılanlar sayesinde anlatmaya çalışıyorum. Gördüklerim karşısında hayrete düşüyorum.
Bugün sizlere Süleyman Bulut’un çektiği iki fotoğraf üzerinden duygu ve düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım. Etrafımızda adam gibi gördüğümüz ama iyi incelediğimiz zaman adam sıfatında bile olamayacak insanlara birlikte bakalım istedim. Şimdi Süleyman Bulut’un çektiği o iki fotoğrafı bir analiz edelim. Birincisinde ANTALYA’NIN GÜZELLİĞİNİ SEYREDEN var. Diğeri ise tam fecaat!
Bu karede ANTALYA’NIN İÇİNE EDEN insanlıktan ve adamlıktan nasibini almamış biri var. Bırakın “ÇÜŞ” demeyi içimden daha fazlası geliyor ama yorumu size bırakıyorum. Ulan zırtapoz; yazıktır, günahtır be bu güzelliğe. Ama ilk kareye bakınca olumsuzlukların arasında olumlu bir şeyleri görmek insanı mutlu ediyor. Ama bu olumsuzlukları da birilerinin mutlaka düzeltmesi gerekiyor. Çünkü Atatürk’ün sözü dün olduğu gibi bugün de devam etmeli.
Bu manada hani şu adamlıktan nasibini almamışlar var ya işte onlar. Onlar için kendimce bir formül bulmaya çalıştım adam gibi adam olmaları, insan gibi insan olmaları için. Evet toplum, dünya, aile ve çevreden oluşuyor. Bu kavramlar insanların bir araya getirdiği bir beraberliktir. Herkesin amacı; önce kendime sonra başkasına anlayışıdır. Yani; önce can, sonra canan…
İnsanlık bu çerçeve içinde hareket eder. Annelerimiz, babalarımız: “Oğlum, kızım adam ol” der. Adamlık; insanlık, ahlaklı olmak, aymaz tavırlardan uzak kalmak, yiğitlik, insan severlik, merhamet, acıma duygusu, kalbin, ruhun; din, iman, Allah sevgisi, inanç değerleri ile dolu olmak demektir.
Zira yolu, dinden ve inançtan geçmeyen gönüller canavarlaşır. Uygulama yapmayan ruhlar körelir, merhametsiz hale gelir. O bakımdan bazı insanlar, hiçbir insanın ve canlının ayağına diken batmasına kıyamazlarken, bazı insanlar insan öldürmekten, canlıları katletmekten, dünyayı kan gölüne çevirmekten geri durmazlar.
Sıkıntımız budur. Bu da en tehlikeli, en acımasız durumdur. O bakımdan dünya rahatsız. Bu yüzden ailelerde huzur yok. Bu sebepten dolayı insanlık çığrından çıkmış vaziyette. Adam olmayı formüle edersek şu kuralların uygulanmasının gerektiği ortaya çıkar;
1- Kendimiz için istediğimiz her şeyi başkaları için de istemek. Bu her sahada olabilir. Bunu ölçü kabul etmemiz ve nerede bulunuyorsak oraya tatbik etmemiz şarttır. Bu en şaşmaz ölçüdür.
2- Ya göründüğümüz gibi olmak, ya da olduğumuz gibi görünmek yani maske takmamak. Olaylara, insanlara karşı maskeli bir tutum içinde olmamak. İçimiz başka, dışımız başka bir haleti ruhiye içine girmemek. Riyadan, gösterişten, başkalarına yaranmaktan kendimizi çekmek. Yani; kötülüklerden iyiliklere doğru hareket etmek.
3- Dosdoğru olmak. Bunu çoğunlukla, duyar, işitir, okur ve geçeriz. Bir hayat ilkesi, bir hayat nizamı olduğunun farkına varmayız. Niçin yaratıldık? Bu dünyada neler yapmalıyız? Bu soruların cevaplarını bulmalı ve gerçekten aktif bir pozisyon içinde olmalıyız.
4- Yapmadığımızı söylememek. Bu da ikiyüzlülüğün, riyakârlığın bir başka yönüdür. Çoğunlukla burada kendimizi aldatırız. Ağzımızı açtık mı, kimse bizi durduramaz. Ama iş, fiiliyata, eyleme, icraata gelince yan çizeriz. Yani; işin kıyısına, aşın koyusuna doğru gideriz. Ben sorumluluk almayayım da, cebim, kasam dolsun anlayışına sahibiz. Bu, yukarıdaki bütün maddelerle de örtüşür.
5- “Bugün ne yaptık?” sorusunu sormak. Akşam eve gidince gün boyunca hangi işlerle uğraştık? Yaptığımız işlerde kimlerle karşılaştık? Kimlerin gönlünü kazandık? Kimlerin gönlünü kırdık? Yaptığımız işlerde kazancımız mı var, zararımız mı? Parasal kazanç elde edeceğiz diye uzun soluklu bir hayatı boşa mı götürdük?
Adam olmanın formülleri sadece beş maddeden ibaret değil. Bu hususta ciltler dolusu kitap yazılabilir. Çünkü bunlar bir hayat ilkesidir. Olmazsa olmazlardır. Olursa adam gibi adam olunur.
Olmazsa yorum sizindir!