Yunan Mitolojisi’ne göre, Tanrıların kralı, göklerin hâkimi Zeus ilk başta insanları dört kollu, dört bacaklı, bir kafada iki ayrı yüzü olan, sırtlarından birbirlerine yapışmış şekilde ve her insanı çift olarak yaratmıştır.
***
Bu insanlar çifter çifter mutlu ve keyifli şekilde yaşamlarını sürdürürken tanrıları Zeus'a şükretmeyi unutmuşlardır. Zeus insanları bu davranışlarından dolayı uyarmıştır, ancak bu uyarıyı dikkate almamışlardır. Bunun üzerine Zeus kendisini unutan insanlara, krallığına yakışacak bir ceza vermek ister.
***
Zeus, bakanların gözlerini kör edecek kadar parlak kılıcıyla insanları ikiye böler. Bazı kaynaklarda şimşeğiyle ayırdığı da söylenir. Böylece Zeus dört kollu, dört bacaklı, birbirine yapışık iki insanı ikiye bölerek sadece bedenlerini değil, aynı zamanda ruhlarını da ikiye bölmüş olur.
***
Zeus, ikiye ayırdığı bu insanları, birbirlerini kolayca bulamasınlar diye, her birini farklı yerlere fırlatır. Böylece Zeus, ömürleri boyunca insanları ömürleri boyunca birbirlerini aramaya mahkûm eder.
O günden sonra artık yeryüzünde her insandan iki tane var olur, yani birbirinin eşi olan iki parça insan, tek bir parça insan olarak dünyanın farklı yerlerine dağılır.
***
Zeus insanları diğer parçalarından ayrı yaşamakla lanetleyerek, ömürleri boyunca ruh eşlerini aramaları için onları cezalandırır. İşte halk arasında ruh eşini bulmak ve ya da diğer anlamda aşkı bulmak olarak tarif edilen kavramın doğuşu yunan mitolojisinde bu şekilde anlatılmaktadır.
***
Bilimsel bir çerçeveden bakıldığında farklı kuramcılar farklı tanımlamalar yapmışlardır. Freud aşkı cinselliğin yüceltilmesi olarak, Harlow bağlanma davranışı olarak, Fromm ilgi, sorumluluk, saygı ve anlayış olarak tanımlamıştır. Tennoy ise aşkı bilişsel süreçleri devre dışı bırakan, geçici bağımlılık ve sevilen kişiye yönelik bedenin verdiği duyarlı tepki olarak tanımlamıştır.
***
Emotion adlı bir dergide yayınlanan bir araştırmaya göre, başkalarına iyi ve nazik davranmak sosyal anksiyete bozukluğu olarak adlandırılan kaygı rahatsızlığının tedavisinde etkili olabiliyor. Normalde tanımadığınız birine aşk mektubu yazmazsınız.
***
Ama mezuniyetinden sonra New York'a yerleşen Hannah Brencher'ın depresyonla baş etmek için bulduğu yol aşk mektubu yazmak olmuş. Bunun kedine iyi geldiğini deneyimleyen Hannah'nın daha çok aşk mektubu yazılması için kampanya başlatmış, rastgele nezaket ve sevgi gösterilerinin, hem alan, hem verenlerin sağlığına iyi geldiğini savunmuştur.