Beşikte sallanıyor gibiyiz.

Hemen her gün depremi yaşıyoruz.

Bir gün Elazığ.

Ertesi gün Tunceli.

Bir bakıyoruz Muğla.

Bir duyuyoruz Marmara denizi.

Bir izliyoruz Akdeniz, Antalya.

..Ve dün de yine Malatya.

Sürekli sallanıyoruz.

Beşik gibiyiz.

Deprem felaketi insanı en çaresiz bırakan bir oluş.

İnsan ne yapacağını bilemiyor.

Kanı çekiliyor damarlarından.

Kalbimiz duracak gibi oluyor.

Rengimiz atıyor.

Elimiz ayağımız titriyor.

Yer sallanıyor.

Ev sarsılıyor.

Pencere camları şangırdıyor.

Evdeki dolap kapıları şiddetle açılıp kapanıyor, birbirine vuruyor.

Bir garip uğultu oluşuyor.

Nereden geldiği belli olmayan bir ses dalgası kaplıyor her yeri.

..Ve kaçışmalar başlıyor.

Bağırışlar…

Feryat figan ağlayışlar!

Tuhaf bir uğultu kulaklara doluyor.

Evden dışarı kaçmak için hamle yapıyorsunuz.

Ne tarafa kaçacağınızı bilemiyorsunuz.

Odada ki muhtelif eşyalar yere dökülüyor.

Özellikle süs eşyaları ve mutfaktaki eşyalar devriliyor.

Sarsıntı devam ediyor.

Bir, beş, on saniye sonra durur diye bekliyorsunuz

Durmuyor.

Ev zatürreeye tutulmuş hasta misali titriyor.

İster istemez gözünüzü tavana dikiyorsunuz.

Avizeler sallanıyor.

Ona mı bakıyor gözler?

Hayır.

Tavan çatlayıp, kolonlar patlayıp duvarlar yıkılıyor mu diye deprem dehşetinden fal taşı gibi açılmış gözlerle korkuyla başımıza gelenleri, gelecekleri izliyoruz.

Haber vermiyor.

"Şu saatte şu dakikada şu kadar saniye yeryüzünü sarsacağım" demiyor.

Aniden geliyor.

Gece uyurken, gündüz yürürken, iş yaparken, alışverişteyken aniden geliyor.

Deprem gerçeği çok korkunç…

O nedenle sağlam yerlerde yaşayın deprem felaketini yaşamayın.

Rabbim ülkemizi her türlü felaketlerden korusun.

Amin!