Ne zaman ‘dönüşüm’ denilse aklıma Kafka’nın ‘Gregor Samsa’sı geliyor.

Türk Dil Kurumu (TDK), dönüşüm sözcüğünü “Bir durumdan başka bir duruma geçme; şekil değiştirme” olarak izah ediyor.

Bu tanımdan hareketle kentimizin mevcut halini ‘Gregor Bursa’ diye özetlemek mümkün…

Gregor ‘Bursa’, bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu…

Bir zamanlar zümrütlerle bezeli Bursa, şimdilerde gri bir örümcek ağıyla çepeçevre sarılmış gibi.

Hadi birazcık pozitif bakışla kentin bu kozalanmış halini ‘metamorfoz sancısı’ sayalım.

Yine de öylesi bir değişim, cesaret istiyor.

Rollo May, ‘Yaratma Cesareti’ kitabında cesareti, korkunun zıddı olmanın dışında bir yere konumlandırıyor.

Toplumsal yenilenme ve ilerlemede bilinç vurgusu yapan May, değişim farkındalığı ve sorumluluğunu muhafaza edecek bir cesaretten bahsediyor.

Toplumun yapılanmasında yaratıcı cesarete işlevsel bir çerçeve çizen May, ortaya çıkan neticenin, içinde bulunulan zamanın ilerisinde ve pozitif etkide olması gerektiğini belirtiyor.

Kabaca çizdiğimiz bu perspektiften Bursa’da bir ‘Dönüşüm Cesareti’ ihtiyacı olduğu söylenebilir.

Peki, bu dönüşüm cesaretini kim gösterecek?

Bu soruya geleceğiz! Önce kısa bir hatırlatma…

***

2011 yılında Van’da bir deprem meydana geldi. 25 saniye süren zelzeleye 600’den fazla insanımızı kurban verdik. 4 binden fazla insanımız yaralandı. 2 binden fazla yapı enkaza dönüştü. 6 bine yakın bina kullanılamaz hale geldi.

Sonrasında kentsel dönüşüm kamuoyunun önemli gündem maddelerinden biri oldu. Bursa’da da çokça konuşuldu. 2013-2014 gibi fiili anlamda hız kazandı. Fakat ne yazık ki rantsal bölüşüme evrildi.

Depremsellik ve kent kimliği açısından dönüşüme en fazla ihtiyaç duyulan (Yıldırım/Osmangazi) bölgelerden ziyade getirisi yüksek (Nilüfer) alanlara odaklanıldı.

Herkesin kazandığı ama şehrin kaybettiği emsalsiz bir emsal denklemi uygulanıyordu.

Vatandaş eski evini para vermeden yeniletiyor hatta üstüne para alıyordu. Müteahhit inşaat maliyetini karşılıyor, kat malikine yeni evi bedava veriyor ama kazanıyordu. Belediyelerde ise her ruhsat, makamlardaki kahkaha yankısını artırıyordu.

Tüm tarafların kazançlı sayıldığı tabloda altyapı, hizmet ve donatı yetersizliği kamu maliyesine kayıp olarak yansıyor, örümcek kentin etrafını sımsıkı örüyordu.

İtirazlar, usulden öteye geçmiyordu. Sonunda kimileri kazandı, bazısı ise mağdur oldu.

Esasen rant iştahının köpürdüğü bir dönemde emsal artışı yanlışından dönmek de bir cesaret işiydi.

Peki, bu cesaret nasıl gösterilecekti?

***

Önce atamayla sonra da seçimle geldiği Büyükşehir Başkanlık koltuğunda Alinur Aktaş, vatandaş ve müteahhidi karşısına alma pahasına kentsel dönüşüm ezberini şu sözlerle bozdu: ‘Herkesin kazandığı bir denklem olamaz!

Dönüşümün rotasını, en fazla ihtiyaç duyulan bölgelere çevirdi. Bugün Yıldırım ve Osmangazi’de yükselen projeler, vatandaş-müteahhit-belediye uyumuyla ‘birlikte yapmalıyız’ temelinde planlandı.

Pazartesi günü Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Bursalı yazarlara projeleri tek tek yerinde göstererek anlattı.

Sıcaksu, Gaziakdemir, Beşyol, Yiğitler, Karapınar, Arabayatağı ve Hanlar Bölgesi’ndeki kentsel dönüşüm çalışmalarını inceleyen ekip arasında yer aldım.

Özellikle Yiğitleri görünce şaşırdım, çünkü geçen yıl ağustosta temel atma törenini takip ettiğim proje, daha 1 yıl olmadan bitme noktasına gelmiş…

Aynı gün Yıldırım-Kestel Bağlantı Yolu projesi hakkında da bilgi verildi.

Yıldırım Belediyesi’nin geçenlerde tanıttığı Cumalıkızık Mesire Alanı’nın hemen altından geçen yol güzergâhında tamamlanan köprüyü gördük.

Projenin devamında çalışmaların sürdüğünü gördük. Bu projenin Ankara Yolu’na nefes aldıracağına şüphe yok. Çünkü tamamlandığında ‘Şehreküstü’nden hareket eden bir araç, bu yoldan Kestel’deki çimento fabrikasına kadar gidebilecek…’

Dünkü yoğun program, Başkan Aktaş’ın yılsonuna kadar peş peşe açılışlarla bir gövde gösterisine hazırlandığını ve heyecanını koruduğunu gösteriyor.

Gerçekçiliği elden bırakmayan Aktaş, popülizm kolaycılığına kaçmadan kentsel dönüşüm için gerekli olan şartları sıralıyor.

Nasıl ki vatandaş arabasını yenilerken para ödüyor, evini yenilerken de elini cebine atacak.

Kentsel dönüşüm öyle seyyar satıcı gibi şehri gezmiyor. Vatandaş da isteyecek.

Aktaş’ın ‘Mayınlı alan’ olarak tanımladığı kentsel dönüşüm konusunda gösterdiği çaba, yerel seçimler düşünüldüğünde bir anlamda dönüşüm cesaretinin de yansımasıdır. Çünkü halkın beklentisinin karşılanmaması durumunda oluşacak tepkinin siyaseten de bir bedeli var…

Öte yandan vatandaş, elini cebine atması gerektiğini kabul etmiş olsa da konut imalatında her geçen gün artan maliyetler, dönüşümün önünde yeni bir engel olarak duruyor. Bu tabloda müteahhidin de cesaret göstermesi gerekiyor.

İşte cesaret gerektiren işlerden birinde dün önemli bir eşik aşıldı.

Uzun yıllar kentsel dönüşüm süreci yılan hikâyesi haline gelen 1050 konutlarda ilk yıkım yapıldı.

Bursa’nın önde gelen müteahhitlik firmalarından Bakyapı, 1050 Konutlar olarak bilinen Akpınar Mahallesi’nde 60 binanın dönüşümü için çalışmalara başladı.

Dünkü törende konuşan Başkan Aktaş, söz konusu yapıların depremsellik açın risk arz ettiğini ‘peynir kalıbı gibi dağılıyor’ benzetmesiyle açıkladı.

6 Şubat sonrası herkesin depremi konuştuğunu ancak yeterli duyarlılık gösterilmediğini Başkan Aktaş şöyle özetledi:

6 Şubat depremlerinin ardından vatandaşa ücretsiz bina testi imkânı sunduk. Test sonucunda yıkım zorunluluğunun bile olmadığı uygulamaya sadece 640 bina müracaat etti. Bu çok acı bir şey.

Bu tabloda vatandaşa şu çağrıyı yapmak zorundayız:

Hayvana, taşa, toprağa, suya, ağaca acımadık. Şehri bugünkü haline dönüştürdük. Bu noktadan sonra bari kendinize acıyın. Yapınızın depreme dayanıklılığından emin olun…

Saygılarımla…