Bugün değişik değişik konuları ele alacağım. Bunun için yaşamın içinden konuları tercih ettim. Evet HAYAT, bir kaldırımın kenarında yürümek gibi bir şey! Hep dengede olmak durumunda insan. Ahireti ile dünyasını, kendisi ile çevresini, geleceği ile geçmişini, planları ile hayal kırıklıklarını, kızgınlığı ile sevincini, hayalleri ile mevcudunu ve daha pek çok şeyi her daim gözetmesi gerekiyor.
HAYAT, bazen bir çoğu için bitecek diye korktuğu kısıtlı vakit veya bozuk para gibi harcama telaşı. Oysaki HAYAT denen şey yaşamın ta kendisi. Peki biz insan olarak neyiz? Bu konuda Şirazlı Sadi'ye sormuşlar; “İnsan dediğin nedir” diye! Demiş ki; “Yek katre-i hunest û hezar endişe (bir damla kan ve bin endişe. İnsan dediğin küçültülmüş evrendir.”
İçinde bulunduğumuz dünyada eğer biz evren isek ki Şirazlı Sadi öyle tarif etmiş buna göre hareket etmemiz lazım. Kendi kendimize zarar vermememiz, etrafımızı ve çevremizi korumamız lazım.


Bu minvalde dün yaşanan bir olayı anlatacağım. Geçen hafta AK Parti İl Başkanı Ali Çetin, CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’i sert bir dille eleştirdi. Akabin’de Başkan Böcek de aynı dille karşılık verdi.
Bu tartışmayı görenler insanların siyaset dışında kanlı bıçaklı olduğunu düşünür. Ama gerçekte öyle değil. Nasıl mı? Başkan Böcek, yol pusulası amcası Celal Böcek’i kaybetti. Allah rahmet eylesin!


Böceklerin aile büyüğü Celal Böcek toprağa verildikten sonra AK Parti İl Başkanı Çetin ve yönetim kurulundan bazı isimler cenaze evine taziye ziyaretine gitti. 
Antalya Hali eski komisyoncularından Celal Böcek’in oğlu Emin ve yeğeni AK Parti İl Başkan Yardımcısı Necip Çetinkaya’ya baş sağlığı dileklerini iletip acılarını paylaştı. Dolayısıyla Böcek ailesin acı günlerinde yalnız bırakmadılar.
Bu olaya bakınca ben (kabul eden ve etmeyen olur bilemem) İNSAN olduğumuzu hatırlatan bir davranışı gördüm. Yani HAYATIN içinde olması gerekeni. Umarım YAŞAM ile diğer işleri karıştırmadığımız HAYAT yaşarız. 
Ne dersiniz?
----------------
DÜNYA ŞEHRİNDEN MANZALAR!
Herkes Atatürk’ün 1930 yılında söylediği, “Hiç şüphesiz ki Antalya, dünyanın en güzel yeridir" sözüne katılıyordu. Hata bir adım döne öte gidersek SAHTE CENNET gibidir şehrimiz.
Amma velakin biz bu güzellikleri çirkinleştirmek için bir birbirimizle yarışıyoruz. Bakın Süleyman Bulut adında iyi bir Antalyalı olan kardeşimiz zaman zaman şehri turluyor ve gördüklerini fotoğraflıyor.


Ben de o fotoğraf karelerine bakarken, “Burası neresi?” diye sormaktan kendimi alamıyorum. Çünkü Atatürk Parkı’nın içinde HAMAK kurup manzara eşliğinde uyuyanı mı arasınız, kaldırımdaki görme engelliler için yapılan şeritlerin üzerine aracını park edenleri mi? Ne ararsan var!
Tabi bunlar böyleyken memlekette ne zabıta var ne de trafik polisi. Hepsi, “SALDIM ÇYIRA MEVLAM KAYIRA” mantığı güttükleri için herkes kafasına göre takılıyor. Memleketin resmen içine ediyorlar!


Şehrin göbeğinde bunlar olurken diğer yerler çok mu iyi? Olur mu gördüklerimiz karşısında insanın “Hadi oradan canım” diyesi geliyor. Hayat ataların yaptığı eserleri korumakla, çevresini temizlemekle güzel oysaki. Ama nerede? Aksu’da yol kenarında insanın hoyratlığına rağmen direnip ayakta kalabilen Perge Su Kemeri buna bir örnek olsa gerek.


Bir başka örnek ise Serik’teki Kral Havuzu’nun son hali (tabi foto montaj değilse) içler acısı. Bu muhteşem yerin suyunun çekildiği iddia ediliyor. Fotoğrafa bakınca insanın içi acıyor.
Dünyanın en güzel yeri de olsa sahte cennette olsa kullanmasını bilmedikten sonra neye yarar?