Gerçekten de işimiz gücümüz bitti, ‘Kim 1 milyon ister’ yarışmasının ödülü ne olmalı, onu tartışıyoruz?
Rabia Birsen Göğercin’in 1 milyon liralık ödülü kazanmasının hemen ardından, bu para ile ne alınabileceği, vergiler çıktıktan sonra elinde ne kalacağı tüm ülkenin ana gündem konusu oldu.
Anketler düzenlendi, röportajlar yapıldı haber bültenlerine konu oldu.
1 milyon ile ne alınır?
Eskiden ne alınırdı?
Şimdi ne alınıyor, ne alınmıyor, neden alınmıyor?
Yarışmanın ödülü ne olmalı?
Hemen unuttuk bunun bir ödül olduğunu.
Bir yarışma hediyesi ya da başarı hediyesi olduğunu.
Sanki para kendi ceplerinden çıkıyormuş gibi insanların ödül şöyle olmalı, böyle olmalı yorumlarını,
şaşkınlıkla izliyorum.
İster 1 lira, ister 1000, isterse 100 milyon verir.
Çünkü bu bir zorunluluk değil, mecburen yaratılmış bir rakam hiç değil.
Reytingi ve katılım sayısını artırmak için gündemde kalmak için yapılmış bir çalışma…
..Ve başarılı.
Yoksa düşünün önce Kenan Işık, şimdi de Kenan İmirzalıoğlu’nun sunması bile sırf reyting için değil mi?
Asıl üzücü olan sadece zenginin parası, malı, yormuyor bu ülkede züğürdün çenesini.
Kazanılma ihtimali olan para bile, günlerce hepimizi her mecrada meşgul edebiliyor.
Çok acayip değil mi?
Bir yanda zenginliğini olabilecek en görgüsüz yöntemlerle takipçilerine sunup, olumsuz laf edenlere ekrandan tüküren Dilan Polat, diğer tarafta bir yarışmanın ödülüyle ne yapılacağını tartışan vatandaş.
Sahiden işimiz gücümüz yok.
Katılmadığımız bir yarışmadan, kazanmadığımız bir parayı tartışıyoruz.
Sahip olduğu parayı nasıl harcadığı bizi hiç ilgilendirmeyen, ilgilendirmediği halde meraktan ölen 6 milyon takipçisi olan Dilan Polat ise bambaşka bir seviye.
Varlıkta da, paylaşımda da, yaşamda da…
Her anlamda ayrı bir psikolojik vaka.
Ama takipçisi de ayrı vaka.
Peki, neden bu kadar takip edeni var?
Hem takip edip hem de eleştirmenin anlamı ne?
İnsanlar neden bu kadar meraklı?
Kendilerinde olmayanı görmeyi neden bu denli seviyor?
Hiç girmediği, katılmadığı, sadece ekrandan takip ettiği bir yarışmanın tutarı için bile (bakın ben de bir yazı kaleme alıyorum!) günlerce konuşabilir, yazabilir, tartışabilir, gündemde tutabiliriz.
Çünkü neden olmasın?
Daha fazla okumak, kariyer yapmak, ülkeye faydalı bir birey olmak, iyilik yapmak gibi hedeflerimiz yok.
Ülkemizin geleceğine yatırım yapmak, bilim üretmek, insanlar yetiştirmek, huzurlu bir yaşam kurmak ve bu yaşamı yayabildiğimiz kadar çok yaymak gibi bir hayalimiz de yok.
Gün geçsin, bugün de gece olsun, zihnimizi sanal mecralarda, saçma oyunlarla, başkalarının sahip olamayacağımız hayatlarıyla dolduralım.
İşe yaramayan bir hayatta, işe yaramadan geçelim gitsin.
Öyle değil mi?
Siz ne dersiniz sevgili okur?
Bu sanal şaklabanları ve şaklabanlıkları bir kenara bırakıp artık normale dönmek için çok mu geç?
Yoksa hala aklımızı başımıza alıp; çalışmaya, okumaya başlamak için vakit var mı?
Var diyenler elini kaldırsın!