Hayatta daima mücadeleci ruhunla her şeyi oldurmaya çalışarak herkesin yükünü sırtlayan kişi misin, yoksa “herkes kendi mücadelesini versin benim hayat mücadelem bana yeter” diyen kişi misin?  
***
Özellikle kırk yaşından sonra insanlardan duyduğum cümle şu oluyor: 
“Bunca yıl hep başkalarının mutluluğu için kendimden ödün verdim, herkes iyi olsun diye mücadele ettim ama şimdi geldiğim nokta da görüyorum ki yıllarca en büyük haksızlığı kendime benden başkası yapmamış...” 
***
 “Kendimle helalleşmek istiyorum.” Ne derin bir cümle değil mi? Bizler belki de yaşamımız boyunca en çok kendi hakkımıza giriyoruz. Kendimizi geri plana atıp bir başkasının iyiliği, huzuru, mutluluğu için savaşıyoruz. 
Peki, o bir başkası tüm bunların karşılığında bize ne yapıyor? Kusura bakmayın ama en layığından okkalı bir kazığı atıyor ardından da şu şekilde bir ifade kullanıyor: 
“Yapmasaydın, benim için bunları yap diye ben mi dedim?” 
***
Yani kısacası kazık yemede sınır yok! Yaptığın iyilik kadar karşılığını fazlasıyla alıyorsun. Aslında konu burada yaptığın iyilikler değil de iyiliklerin dozunu ayarlamadığımızdan kaynaklanıyor diye düşünüyorum ben. 
***
Çünkü, kişi kendinden ne kadar çok ödün verirse karşıdaki kişi bir fazlasını istiyor. Sen yaptıkça, o istiyor. Sen sustukça onun sesi yükseliyor. Sen sabırlı olmaya çalıştıkça, o senin tüm sınırlarını zorluyor. Ve zaman geçtikçe, yaş ilerledikçe artık senin de sabrın bir yerden sonra taşıyor... 
***
Sonra mı? Sonrası telafisi olmayan bir pişmanlıkla, keşkeklerle başlayan cümleler sıralanıyor... Ondan sonra da şimdiki aklım olsaydı, diye başlayan cümlelere sığınarak hayatın akışına bırakıyorsun kendini. 
***
Ve tam da ben burada bir şey söylemek istiyorum. İnsanlar bu noktaya geldiğinde iki olgudan biriyle karşı karşıya geliyor. Her şey iyi güzel de, iş işten geçtikten sonra aklını başına alsan ne, almasan ne?  
***
Kimine göre; zararın neresinden dönersen kardır.  
Bana göre; iyiliğin altın yılları ne yazık ki sona erdi.